14 Ağustos 2018 Salı

Şanlı bir mücadele başlıyor..

İşi silah olan silahına, işi kalem olan kalemine sarılsın. Yumrukları sıkın, hazırlanın! Şanlı bir 
mücadele başlıyor.. 
İbrahim KARAGÜL_Yenişafak Gazetesi

İbrahim KARAGÜL_Yenişafak Gazetesi Asla endişe etmeyin. Asla tereddüt etmeyin. Asla paniğe kapılmayın. Yumruklarınızı sıkın, öfkenizi biriktirin, zihninizi bulandırmayın, cesaretinizi toplayın. Şanlı ve coşkulu bir mücadele başlamıştır. “Acımasız Direniş”in en keskin dönemi başlamıştır. Türkiye’ye had bildirmeye çalışanlar için bu ülkede tarih bitmiştir! Batı başkentlerinden talimat verme dönemi çoktan sona ermiştir. Korkutma ile, sindirme ile, yıldırma ile terbiye etme yolları sonsuza dek kapanmıştır. ABD bizi düşman seçtiyse biz de onu düşman seçtik! Yüz yıl sonra, Türkiye büyük yürüyüşe geçmiş, bütün bağımlılık zincirlerini birer birer kırmıştır. “Üçüncü Büyük Yükseliş” döneminin en sert, en güçlü adımları atılmaktadır. “Türkiye’yi Durdurma”ya dönük bütün planlar ellerinde patlamıştır. ABD’nin, neocon-İsrail aşırı sağının, yeni yağma, yeni talan harekatına karşı, Türkiye’yi bir kez daha teslim almaya ve diz çöktürmeye dönük yeni saldırı dalgasına karşı, kutlu bir mücadele başlamıştır. Sadece bu topraklarda bin yıldır coğrafya inşa eden, tarih yapan siyasi genetik harekete geçmiş, on yıldır birer birer devirdiğimiz çokuluslu müdahalelerden sonra bugün en son mücadele aşamasına geçilmiştir. Bu iş artık tanımlanmıştır. ABD Türkiye karşıtı tutumunu belirlemiş, Türkiye de kendi yolunu seçmiştir. O bizi düşman seçtiyse biz de onu düşman seçtik! O bizi ekonomi ile, başka araçlarla vurmaya çalışıyorsa biz de onun bu coğrafyadaki ellerini, uzantılarını kesmeyi bileceğiz. ABD birinci tehdittir, durum bu kadar net! Bundan sonra, hele hele 15 Temmuz’u gördükten sonra, ABD adına bu ülkeyi, bu milleti yumuşatmaya çalışan, bir takım sinyaller gönderip pozisyon almaya çalışan herkes bu vatana, bu topraklara, bu tarihe ihanet etmektir. Çünkü onlar tehlikeyi, tehdidi gizlemeye çalışmakta, Türkiye’nin hazırlıksız yakalanması için birileri adına ortam hazırlamaktadır. Hem içeride, hem sınırlarımızda, hem yakın çevremizde ABD’nin tutum ve eylemleri Türkiye için birinci tehdit haline gelmiştir. Terörle, FETÖ benzeri yapılarla, ekonomi ile, askeri ambargolarla, iç savaş ve işgal planlarıyla Türkiye’yi açık hedef alan bir ülke bizim için yakın tehdittir, durum bu kadar nettir! Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı şehit etmek için ölüm mangaları gönderen bir ülkenin tehdit hali için başka hiçbir gerekçeye ihtiyaç yoktur. Bu ülkeye karşı en ağır cürmü işlemiş kişi ve örgütünü korumaya alan bir ülke tehdit olmanın ötesinde bize açıktan savaş ilan etmiştir. Bu bir jeopolitik ayrışmadır, bütün coğrafyayı sarsacaktır Başkan Erdoğan’ın, “ABD milletimize saygısızlığa devam ederse biz de başka dost ve müttefikler ararız” sözü 21. yüzyıla dönük en büyük gerçeğimizdir ve süreç çoktan başlamıştır. Başladığı için ABD ile çatışma alanlarımız her geçen gün daha da genişleyecektir. Mesele rahip Brunson ya da ABD’nin ticari açığı için ekonomik tedbirler alma değildir. Mesele sadece ekonomik savaş değildir. Bu bir siyasi, jeopolitik mücadeledir, müdahaledir, saldırıdır. Bu bir ayrışmadır ve bütün coğrafyayı sarsacaktır. Devamı gelecektir. Geldikçe de Türkiye’nin direnci daha da sertleşecektir. Birkaç kuklası hariç, yeryüzünün bir çok bölgesinde beslediği “Gurka”ları hariç, dünyanın hiçbir ülkesinde itibarı kalmamış bu ülkenin kalan fiyakası da çizilecektir. Biz bir yola girersek bir daha geri dönmeyiz. Bunu öğreneceksiniz! Kuzu kuzu, utangaç utangaç, yalvarır bir dille insaf ve merhamet beklemek milletimizin karakterinde hiç olmamıştır, yüzyıllarca daha olmayacaktır. Bunu ABD de öğrenecek, Trump da öğrenecektir. Çünkü biz, bu topraklarda da, başka coğrafyalarda da hiç bir zaman yalvararak tarih yapmadık. Üç kıtayı yönettiğimiz gibi, tarihin en büyük acılarını da çekmiş bir milletiz. Ama hiçbir zaman ağlamadık, sızlamadık, başkalarının merhametine sığınmadık, kendimizi acındırmadık, acımızı da öfkemizi de içimizde sakladık. Yine yalvarmayacağız. Yine uzlaşmak için onurumuzu satmayacağız. Yine korku ile hareket etmeyeceğiz. Biz bir yola girdiğimizde hiçbir zaman geri dönüşü düşünmeyen bir milletiz. Bu mücadeleye başlamışsak, geri dönmeyeceğimize dünya bir kez daha tanık olacaktır. Yeryüzü için ortak TEHLİKE.. Nefret abidesi olmuş ülke.. Bu netlik, ABD ile dünyanın bir çok gücü arasında da ortadadır. Hemen bütün ulus üstü yapılara savaş açan, dünyanın merkez ülkelerinin bir çoğu ile açık çatışmaya giren, bunu şimdilik ekonomi alanında yapan ama zamanla siyasi hatta askeri açıdan da yapması kuvvetle muhtemel olan bu yönüyle de yeryüzü için ortak tehdit haline gelen bir ABD’den söz ediyoruz. Çin ile kavgalı, Rusya ile kavgalı, Almanya ile kavgalı, İran ile kavgalı, Latin Amerika ile kavgalı, dünyanın büyük bölümü ile kavgalı bir ülkeden söz ediyoruz. Aç gözlülüğünden, yağmacılığından, saldırganlığından artık bir nefret abidesi haline gelmiş bir ülkeden söz ediyoruz. Herkesin uzak durmaya çalıştığı, herkese kötülüğü dokunmuş bir ülkeden söz ediyoruz. Gururumuzu incittiler, onurumuza saldırdılar. Ülkemize, milletimize, değerlerimize saldırdılar. Yüzlerce yıllık siyasi hafızamızla alay ettiler. Bunlar bizi sindirmeyecek, bu hakaretleri asla unutmayacağız, hazmetmeyeceğiz. Artık her adımımız yeni bir mucize üzerine kurulacak. Şaşırtacağız. Onları da, bu ülkedeki ortaklarını da şaşırtacağız. İşi silah olan silahına, işi kalem olan kalemine sarılsın İşi silahla olan silaha sarılsın. Sınırlarımızda ve ötelerinde çok çetin bir mücadele başlayacak. Fırat Kalkanı, Afrin Operasyonu, Kandil Operasyonu.. Bunlar daha başlangıç. Artık içeride değil, dışarıda savunma hatları kuracağız. İşi medya olan kalemine sarılsın. Önümüzdeki dönemde müthiş bir medya mücadelesi vereceğiz. Milletimizle omuz omuza, vatan ekseninde, entelektüel alanda büyük bir direnişe geçeceğiz. İşadamları, yeryüzünün en ücra köşelerine dağılsın. Oralardaysalar iki kat daha dolaşsınlar. Ekonomik saldırıya karşı yeryüzünün her karış toprağı, denizleri, havası mücadele alanıdır artık. İşi istihbarat olan, Türkiye’nin etkinlik oluşturduğu, nüfuzu olduğu en uzak yerlerde bile direnç hatları, mücadele hatları oluştursun. Asya’dan Avrupa’ya ve Afrika’ya kadar, Türkiye’nin büyük mücadelesi için bir istihbarat seferberliği başlatsın. Tarih bizi çok kez test etti. Kazandık, yine kazanacağız Bu ülkenin ekonomistleri için, siyasetçileri için, sanatçıları için, kültür insanları için, bilim insanları için büyük düşünme, büyük çıkışlar yapma, büyük iddiaların peşinde gitme devridir artık. Bu ülkenin her kenti, her kasabası, her köyü, her sokağı mücadele hattıdır artık. Tarih bizi çok kez test etti. Her büyük şoktan sonra çok güçlü, çok parlak bir gelecek inşa etmeyi bildik. Yine yapacağız, yine inşa edeceğiz, yine kazanacağız. Bugünlerin işte o günler olduğunu unutmayın. Bu kuşakların, bu neslin o kurucu kuşak, o kurucu nesil olduğunu unutmayın. Tarihin döndüğünü, Batı’nın dört yüz yıldır devam eden tek yanlı hakimiyetinin sona ermek üzere olduğunu unutmayın. Sakın ola, bu büyük mücadeleyi sulandırmaya çalışan, zihinlerinizi karıştırmaya çalışan içimizdeki kuryelere, tetikçilere, iç işgalcilere kulak asmayın. Onların korku, paranoya dolu iddialarını ciddiye almayın. Hepimiz bulunduğumuz yerde “Acımasız Direniş”in üyesiyiz. Herkes, hepimiz bulunduğumuz yerde “Acımasız Direniş”in bir üyesiyiz. Bu ülke küresel sistemi zorluyor, Erdoğan yeni bir dünya çağrısı yapıyor ve bu çağrı bugünkü küresel konjonktürde tam adrese ulaşıyor, unutmayın. Bu hafta, önümüzdeki haftalar, aylar her türlü zorluğu, her türlü sürprizi ihtimal olarak bilin, ona göre hazırlanın. Bu mücadeleyi vermeden o köprüden geçemeyeceğiz çünkü. Bir kez teslim olursak, bir kez geri dönersek yüz yıl daha ayağa kalkamayacağız, 21. yüzyılı da kaybedeceğiz çünkü. “Oyununuzu gördük, meydan okuyoruz!” Yumruklarınızı sıkın, öfkenizi biriktirin, mücadeleye katılın, coğrafyayı harekete geçirin. Ama asla korkuya, yılgınlığa, ümitsizliğe teslim olmayın. Bizi “terbiye etme” diye bir seçenek olmadığını görecekler çünkü. Ve bu mücadelenin, bu millete yüklenen bir kader olduğunu, bu kaderden kaçılamayacağını, bu ülkenin de coğrafyanın da kurtuluşunun bu olduğunu sakın aklınızdan çıkarmayın! Erdoğan dün yolu çizdi: Oyununuzu gördük ve meydan okuyoruz! Çünkü yüz yıllık hesaplaşma bu.


Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ... -Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
Mehmet Akif Ersoy



ülkücü





''Allah'a dayandım! '' diye sen çıkma yataktan...
Ma'na-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıt'ada, yer yer, kanayan izleri şahid:
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücahid.
Alemde ''tevekkül'' demek olsaydı ''atalet''
Miras-ı diyanetle yaşar mıydı bu millet?
Çoktan kürenin meş'al-i tevhidi sönerdi;
Kur'an duramaz, Nezd-i İlahi'ye dönerdi.
''Dünya koşuyor'' söz mü? Beraber koşacaktın;
Heyhat, bütün azmi sen arkanda bıraktın!
Madem ki uyandın o medid uykulardan,
Bir parçacık olsun, hadi, hiç yoksa, kımıldan.
Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz;
Davranmayacak kimse bu meydana atılmaz.
Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da;
Maziyi, fakat, yıkmaya kalkışma bu yolda.
Ahlafa döner, korkarım, eslafa hücumu:
Mazisi yıkık milletin atisi olur mu?
Ey yolcu, uyan! Yoksa çıkarsın ki sabaha:
Bir kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vaha!
Mehmet Akif Ersoy



Âhiret Yolu

sokakta sâde bir 'âmîn! ' sadâsıdır gidiyor:
mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.
basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,
başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût;
denildi: 'fâtiha! '; âmîni kestiler bu sefer,
göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;
deminki zemzemeler bir zaman için dindi.
duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu,
diyordu:
- söyleyin allâh için şu merhûmu,
nasıl bilirsiniz ey müslümanlar?
- iyi biliriz!
-yarın huzûr-i ilâhîde toplanıp hepiniz,
bu yolda hüsn-i şehâdet edersiniz ya?
- evet!
- imâm efendi, helâllık da iste, merhamet et...
- helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı.
- helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı!

cemâatin yüreğinden kopup 'helâl olsun! '
nidâ-yı saffeti, birden cenâze, ah-ı derûn,
misâli uğradı evden; fezâda yükseldi
içerde başladı bir cûş-i nevhadır şimdi;
baş örtüsüyle kadınlargözüktü pencereden:
-bıraktın öyle mi, en sonra kardeşim, bizi sen!
-yıkıldı dostlar evim, barkım... ah gitti kocam! ..
-dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam!
-tamam otuz senedir komşuyuz da bir kerre,
kızıp da 'ey! ' demiş insan değildi, hemşîre!
-zavallı remziye! boynun büküldü evlâdım...
-babam ne oldu?
-baban... öldü.
-etme ayşe hanım,
bu söylenir mi ya? hicrân olur zavallı kıza...
ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsanıza...
açın da cumbayı etrâfa baksın ağlamasın...

göründü cumbada baktım ki tombalak, sanşın,
sevimli bir küçücek kız... beiinde ancak var.
donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar,
zavallının eriyen ruh-i bî-günâhı idi.
benim o mersiye yâdımda ağlıyor ebedî.
sefine pâre ki sırtında mevc-i bî-hissin,
yüzer... önünde ademden nişâne bir engin,
çeker durur onu sâhil-cüdâ açıklarına;
bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlıyana?
cenâze dûş-i cemâatte çalkalandıkça,
o tahta pâreye benzerdi, düşmüş emvâca.
nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını?
nasıl görür ki yetîmin huruş eden yaşını?
bu hây ü hûy-i kıyâmet-nümûn içinde söner,
samîm-i hilkati sûzân eden enîn-i beşer.

değilmiş öyle geniş nâlenin hudûdu meğer:
sokak bitip dönülürken kesildi mâtemler.
o tahta pâre-i câmid, o iğbirâr-ı samût,
güzer-gehindeki eşbâhı bir mehîb sükût
içinde haşr ederek dalgalarla seyrediyor;
zemîne bakmıyor artık semâ deyip gidiyor.
bu mahmilin neye sık sık değişsin efrâdı?
suâli fikre büyük bir hakîkat anlattı:
evet bekâ ezecek cism-i zâr-ı fânîyi,
vücûd çekmiyecek ömr-i câvidânîyi,
bu bâr-ı müdhişin altında titreyip dizler,
dayanmıyor üç adımdan ziyâde dûş-i beşer!
ağır ağırgidiyorken cenâze kâfilesi,
nihâyet oldu musallâ birinci merhalesi.
çıkınca üstüne son minberin hatîb-i memât,
açıldı dîde-i im'âna perde perde hayât.
*******
senin en son serîrindir şu bî pervâ uzanmış taş;
ki nermin hâb-gâhından çıkar, bir gün vurursun baş!
elinden yok halâs imkânı, mâdâme'l-hayât uğraş...
o, mutlak sedd-i râhındır, aşılmaz.. muktedirsen aş! '

musallâ: müncemid bir mevcidir eşk-i yetîmânın;
musallâ: ahıdır, berceste, mâtem-zâr-ı dünyânın;
musallâ: minber-i teblîğidir dünyâda, ukbânın;
musallâ-: ders-i ibrettir durur pîşinde, irfânın.

bu minberden iner nâsûta en müdhiş hakîkatler,
bu yerden yükselir lâhûta en hâlis kanâ'atler.
civârından geçer zulmette bî pâyan hayâletler:
kefen-ber-dûş geçmişler, kalan üryan sefâletler!

babam, kardeşlerim, evlâdım, annem... belki bunlardan
muazzez bildiğim kıymetli birçok yâr-ı can el'ân
bu taştan atfeder zanneylerim dünyâya son im'ân...
benim rûhum bu heykelden duyar hâmûş bin efgân!
serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ;
müşeyyed bürc ü bârülar düşer bir bir, bu taş hâlâ,
zamânın dest-i tahrîbiyle, durmuş, eyler istihzâ;
bütün mevcûda hâkim bir adem timsâlidir gûyâ.

namaz kılındı; duâ bitti. kârban, yoluna
düzüldü taht-ı memâtın girip birer koluna.
yarım sâat henüz olmuştu. yolcular durdu;
demek ki; komşusu dünyânın âhiret yurdu.
cenâze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra,
sokuldu servilerin ortasında bir çukura,
atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur
kabardı toprağın altında bir an, bir ur!
evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini,
dönün de arkadakinden sorun fecâ'atini·
sükûn içinde uyurken şu bir yığın toprak
ilel'ebed o küçük rûh çırpınıp duracak! ...

Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy

ülkücü