22 Aralık 2018 Cumartesi

ZİYA PAŞA ŞİİRLERİ




GAZEL I
(Açıklamalı)
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm Dolaştım mülk-i İslâmı bütün virâneler gördüm. Müslüman olmayan ülkeleri gezdim, şehirler, gösterişli yapılar gördüm, İslam ülkelerini dolaştım, hep harabeler gördüm. Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli'de Felatun'u beğenmez anda çok divâneler gördüm. Ben Babıali’nin iyileştiren kapısında da bulundum. Orada Eflâtun’u beğenmeyen bir çok kendini bilmezler gördüm. Huzûr-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti Ne meclisler, ne sahbâlar, ne işrethaneler gördüm. Ben meyhane köşesindeki huzuru görmedim gitti. Ne toplantılar, ne içkiler, ne içkili yerler gördüm. Cihan namındaki bir maktel-i âma yolum düştü Hükümet derler anda bir nice salhaneler gördüm. Dünya adındaki toplu ölümlerin yapıldığı yere yolum düştü. Hükümet derler, orada nice kesim yerleri gördüm. Ziya değmez humarı keyfine meyhane-i dehrin Bu işretgâh'ta ben çok durmadım ammâ neler gördüm. Ziya, bu dünya denilen meyhanenin sarhoşluğunun başağrısı verdiği keyfe değmez. Bu meyhanede ben çok durmadım ama neler gördüm.
Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )
GAZEL II
(Açıklamalı)
Âsâf'ın mikdarını bilmez Süleyman olmayan, Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan. Âsâf’ın değerini Süleyman olmayan bilmez, (Âsâf, Süleyman peygamberin veziridir.) Dünyada insan olmayan insanın değerini bilmez. Zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini, Anlamaz hal-i perişanı perişan olmayan. (Sevgilinin) Saç lülesine gönül vermeyen gönül hallerini bilmez, Perişan olmayan perişan olanın halinden anlamaz. Rızkına kani olan gerdûna minnet eylemez, Âlemin sultanıdır muhtâc-ı sultân olmayan. Rızkına kanaat eden dünyaya minnet etmez, Sultana muhtaç olmayan dünyanın sultanıdır. Kim ki korkmaz Hakk'tan andan korkar erbâb-ı ukûl, Her ne isterse yapar Hakk'tan hirasan olmayan. Kim ki Hak’tan korkmaz, akıl sahibi insanlar ondan korkarlar, (Çünkü) Hak’tan korkmayan her ne isterse yapar. İtiraz eylerse bir nâdân Ziyâ hamûş olur, Çünki bilmez kadr-i güftârın sühan-dân olmayan. İtiraz ederse bir cahil, Ziya sessiz kalır, Çünkü güzel söz söylemeyen, sözün değerini bilmez.
Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )
TERCİ-İ BEND - I
(Açıklamalı)
Bu kârgâh-ı sun' aceb dershânedir, Her nakş bir kitâb-ı ledünden nişânedir. Çeşitli eserlerin vücuda getirildiği kâinat hayret edilecek bir dershanedir, [Kâinattaki] Her nakış bir ledün (Allah ile ilgili bilgi ve sırlara ait ilim) kitabından işarettir. Gerdûn bir âsiyâb-ı felâket-medârdır, Gûyâ içinde âdem-i âvâre dânedir. Felek, felaket etrafında dönen [felakete sebep olan] bir değirmendir, Avare insan da bu değirmenin içinde sanki bir danedir. Mânend-i dîv beççelerin iltikâm eder, Köhne ribât-ı dehr aceb âşiyânedir. Dev gibi kendi yavrularını yiyor, Köhne (eskimiş) dünya konağı şaşılacak bir yuvadır. Tahkîk olunsa nakş-ı temâsîl-i kâinât, Ya hâb ü ya hayâl ü yâhud bir fesânedir. Kâinattaki suretlerin nakışları (hakkıyla) incelense, Ya uyku, ya hayal ya da efsane zannedilir. Müncer olur umûr-ı cihân bir nihâyete, Sayfın şitâya meyli, bahârın hazânedir. Dünyanın işleri bir sona doğru sürüklenir Yazın meyli kışa, ilkbaharın ise sonbaharadır. Kesb-i yakîne âdem için yoktur ihtimâl, Her i’tikâd akla göre gâibânedir. İnsan için kesin bilgiyi kazanma (üretme) ihtimali yoktur, Her inanış ve kabul, akla göre görünmezdir (gizlidir). Yârab! Nedir bu keşmekeş-i derd-i ihtiyâç? İnsanın ihtiyâcı ki bir lokma nânedir. Allahım! Nedir bu ihtiyaç derdi çekişmesi? Ki insanın ihtiyacı bir lokma nanedir. Yoktur siper bu kubbe-i fîrûze-fâmda, Zerrât cümle tîr-i kazâya nişânedir. Bu fîrûze renkli kubbede sığınacak yer yoktur, Zerreler [bile] bela okunun hedefindedir. Asl-ı murâd hükm-i ezel bulmadır vücûd, Zâhirdeki savâb ü hatâ hep bahânedir. Aslında arzulanan her zamanki hükmün vücut bulmasıdır, Görünüşteki sevap ve günah hep bahanedir. Bir fâilin meâsiridir cümle hâdisât, Ne iktizâ-yı çerh ü ne hükm-i zamânedir. Bir yapıcının eseridir tüm olan şeyler, Ne talihin gereği, ne de devrin hükmüdür. Subhâne men tahayyera fî sun’ihi’l-ukûl, Subhâne men bikudretihî ya’cizü’l-fühûl. Sanatıyla, eserleriyle akılları hayrete düşüren, Kudretiyle anlayışları aciz bırakan Allah’ı tesbih ederim.
Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )
TERKİB-İ BEND IV
(Açıklamalı)
Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-ı fenâdan, Başın alamaz bir dahî bârân-ı belâdan. Yokluk kanıyla dolu çeşmeden bir damla içen, Bir daha belâ yağmurundan kurtulamaz. Âsûde olam dersen eğer gelme cihâne, Meydâne düşen kurtulamaz seng-i kazâdan. Eğer mutlu olayım dersen dünyaya gelme, [Çünkü] Dünyaya gelen ölüm taşından kurtulamaz. Sâbit-kadem ol merkez-i me’mûn-ı rızâda, Vâreste olup dâire-i havf u recâdan. [Bunu] Cesaretle kabullenmekte ısrarlı ol (ayak dire). Korku ve yalvarma çemberinden kurtulmuş olarak. Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı adâlet, Havfın var ise mahkeme-i rûz-ı cezâdan. Kararlarında adalet terazisi elinde olsun, Eğer mahşer gününde hesap vermekten korkuyorsan. Her kim ki arar bû-yı vefâ tab’-ı beşerde, Benzer ona kim devlet umar zıll-i hümâdan. Kim insanın tabiatında vefa duygusu ararsa, [O kişi] Huma kuşunun gölgesinden fayda bekleyene benzer. Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez, Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan. Talihsiz olanın bahçesine bir damlası düşmez, Yağmur yerine inci ve mücevher yağsa gökten . Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar, Rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan. Olgun olmayan kişiler fazilet sahibi kişilere katlanamaz, [Nasıl ki] Yarasanın gözü ışıktan rahatsız olur. Her âkıle bir derd bu âlemde mukarrer, Râhat yaşamış var mı gürûh-ı ukalâdan? Bu dünyada, her akıllı kişinin başında bir dert olmasına hükmedilmiştir, Hiç akıllı insanlar topluluğundan olan rahat yaşamış biri var mı? Halletmediler bu lûgazın sırrını kimse, Bin kâfile geçti hükemâdan, fuzalâdan. Bu bilmecenin sırrını hiç kimse çözemedi, Bu dünyadan binlerce faziletli kişi ve bilgin geçti [de]. Kıl san’at-ı üstâdı tahayyürle temâşâ, Dem urma, eğer ârif isen çûn ü çirâdan. Sanatkârın sanatını hayranlıkla seyret, Eğer bilgili bir kişi isen, nedeni ve niçini üzerinde durma. İdrâk-i me’âlî bu küçük akla gerekmez, Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez. Yüce anlamları kavramak bu küçük akıl için gerekmez, Çünkü bu terazi o kadar ağırlığı tartmaz.
Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )
TERKİB-İ BEND VI
(Açıklamalı)
TERKİB-İ BEND VI Gadr ede reâyâsına vâlî-i eyâlet, Dünyâda vü ukbâda ne zillet ne rezâlet. Bir eyalet valisi [bir yönetici] emri altındaki insanlara zulmediyorsa , [Bu] dünyada ve ahirette ne alçaklık, ne rezalettir. Lâyık mıdır insan olana vakt-i kazâda, Hak zâhir iken bâtın için hükmü imâlet? Hüküm zamanında insan olana yakışır mı, Gerçek ortadayken gizli şeylere göre karar vermek? Kâdı ola da’vâcı vü muhzır dahî şâhid, Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet? Hakim hem davacı, hem mübaşir hem şahit oluyorsa, O mahkemenin verdiği karara adalet denir mi? Ey mürtekib-i har bu ne zillet ki çekersin, Birkaç guruşa müddet-i ömrünce hacâlet! Ey rüşvetçi eşek, bu ne alçaklık ki, Birkaç kuruş için ömrün boyunca utanç çekersin. Lâ’net ola ol mâle ki tahsîline ânın, Yâ dîn ola, yâ ırz u yâ nâmus ola âlet. Lanet olsun o mala ki kazanılmasında, Ya din, ya ırz ya da namus alet edilmiş olsun. Âdem olanın hayr olur âdemlere kasdı, İnsanlığa insanda budur işte delâlet. İnsan olanın amacı insanlara faydalı olmak olur, İnsanda, insan olmanın göstergesi işte budur. İnsan, ona derler ki ede kalb-i rakîki, Âlâm-ı benî-nev’i ile kesb-i melâlet. İnsan ona derler ki şefkatli kalbinde, Çocukların elemlerini hisseder. Âdem, ona derler ki garazdan ola sâlim, Nefsinde dahî eyleye icrâ-yı adâlet. İnsan ona derler ki kinden uzak durur, Kendi benliği için bile adaletli davranır. Sâdık görünür kisvede erbâb-ı hıyânet, Mürşid sanılır vehlede ashâb-ı dalâlet. Hainler dışarıdan bakıldığında sadık gibi görünürler, Sapkınlar bir an için yol göstericiymiş zannedilebilirler. Ekser kişinin sûretine sîreti uymaz, Yârab! Bu ne hikmetdir, İlâhî! Bu ne hâlet! Çoğu kişinin içi [ahlâkı] dışarıdan göründüğünden farklıdır, Allahım! Bu ne sırdır, bu ne durumdur! Ümmîd-i vefâ eyleme her şahs-ı dagalde, Çok hâcıların çıktı haçı zîr-i bagalde. Her sahtekâr kişiden vefa bekleme, Çok hacıların koltuğunun altından haçı çıktı.
Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )
TERKİB-İ BEND VIII
(Açıklamalı)
Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın? Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın? Her dokunulmazlığı olanı Allah'a yakın mı sanıyorsun? Her taç giyen çulsuzu Edhem mi sanıyorsun? (Edhem: Tacını tahtını bırakıp evliyadan olan Belh şehri şehzadesi) Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın, Âdem görünen harları âdem mi sanırsın? Dünyayı arasan binde bir insan bulamazsın, İnsan görünümündeki eşekleri insan mı sanıyorsun? Çok mukbili gördüm ki güler, içi kan ağlar, Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın? Çok mübârek insan gördüm ki güler, içi kan ağlar, Güler görünen herkesi mutlu mu sanıyorsun? Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî, Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın? Önce hastalığın ne olduğunu bil, sonra tedaviye başla, Her merhemi her yaraya merhem olur mu sanıyorsun? Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek, Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın? Kibire ne gerek var? Yoksa vezirim diye gerçekten Sen kendini nizamın sahibi mi sanıyorsun? Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ, Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın? Ey dünyanın geçici nimet ve devletiyle iftihâr eden, Dünyanın sana ayrılmış olduğunu ve teslim edildiğini mi sanıyorsun? Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan, Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın? Bu dünya ne zaman açgözlülerden yoksun kaldı, Sen kendini bu dünyaya çok gerekl mi sanıyorsun? En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun, Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? En ummadığın senin içyüzünü keşfeder, Sen herkesi kör, halkı sersem mi sanıyorsun? Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın, Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın? Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın, Ey gonca bu topluluk hep böyle [yanında] olacak mı sanıyorsun? Nâ-merd olayım çarha eğer minnet edersem, Cevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın? Korkak olayım eğer bu çarka (döngüye) minnet edersem, Senin zulmünden kederlendiğimi mi sanıyorsun? Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’dır, Nâ-şâd gönül bir gün olur şâd olacakdır. Allah'a güvenenin yardımcısı Allah'tır, Hüzünlü olan gönül bir gün gelecek bahtiyâr (mutlu) olacaktır.
Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )
TERKİB-İ BEND IX
(Açıklamalı)
Pek rengine aldanma felek eski felekdir, Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönekdir. Dünyanın rengine pek aldanma, dünya yine eski dünyadır, Çünkü dünyanın uygunsuz tabiatı dönektir. Yâ bister-i kemhâda, yâ vîrânede cân ver, Çün bây ü gedâ hâke berâber girecekdir. İster ipekle döşenmiş yatakta, ister harap bir evde can ver, Çünkü zenginlerle fakirler toprağa aynı şekilde [eşit] girecektir. Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından, Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pekdir. Allah'a sığın uysal kişinin öfkesinden, Çünkü yumuşak huylu atın çiftesi serttir. Yakdı nice cânlar o nezâketle tebessüm, Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerekdir. O kibarca gülümseme nice canları yaktı, Aslanın can alması da gülerek olur. Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma? Zer-dûz pâlân ursan eşek yine eşekdir. Özü kötü olan insanlara hiç giydiği üniforma [makam, yetki] soyluluk verir mi? Altından yapılmış semer vursan eşek yine eşektir. Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde, İşret güher-i âdemi temyîze mihekdir. Mayası kötü olan içki meclisinde belli olur, İçki insanın cevherini [özünü] ortaya çıkaran [ayırdeden] bir işarettir. Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr, Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötekdir. Nasihat ile yola gelmeyeni azarlamak gerekir, Azar ile uslanmayının [ise] hakkı dayaktır. Nâ-dânlar eder sohbet-i nâ-dânla telezzüz, Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerekdir. Cahiller cahillerin sohbetinden zevk alır, Çılgınların yakın arkadaşlarının da çılgın olması gerekir. Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib? Kânûn-ı cezâ âcize mi hâs demekdir? Makam mevki sahibi olanlar af ile müjdelenmişler midir, Ceza kanunu aciz olanlara mı mahsustur? Milyonla çalan mesned-i izzetde ser-efrâz, Bir kaç guruşu mürtekibin câyı kürekdir. Milyonla çalan yüksek makamda başı dik dolaşır[ken] Birkaç kuruşu zimmetine geçirenin cezası kürek mahkûmu olmaktır. Îmân ile dîn akçedir erbâb-ı gınâda, Nâmûs u hamiyyet sözü kaldı fukarâda. İnanç ve din zenginlerde akçe oldu, Namus ve hamiyyet [namusu korumak için gösterilen gayret] sözü fakirlerde kaldı.
Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )
TERKİB-İ BEND X
(Açıklamalı)
İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı, Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı. Yükselmek, iyi bir makama gelmek için dostlarını çekiştirmek yeni çıktı, Önceleri bilmezdik, bu beceri yeni çıktı. Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı, Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı. Hırsızlık çoğalıp sadakat sözü moda haline geldi, Namusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı. Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zerafet, Dildardan ağyâra şikâyet yeni çıktı. Düşmanlara dostları yermek bir incelik oldu, Gönül dostlarından yabancılara şikayet yeni çıktı. Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu, Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı Sâdık olanları aşağılama ve reddetme kural haline geldi, Hırsızlara ikram ve yardım etmek yeni çıktı. Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi, Hainlere amma ki riayet yeni çıktı. Gerçi doğruyu söyleyenler daha önce de nefretle karşılanıyordu, Lakin hainlere tâbi olmak yeni çıktı. Evrak ile ilân olunur cümle nizâmât, Elfâz ile terfîh-i ra'iyyet yeni çıktı. Bütün düzenlemeler yazılı sayfalarla [belgelerle] ilan olunur, Söz ile maiyetindekilerin terfi ettirilmesi yeni çıktı. Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi, Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı. Güçsüz olanın en temel hakkı saklanır, [Ancak] Himaye görenleri her yerde korumak yeni çıktı. İsnâd-ı ta'assub olunur merd-i gayûra, Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı. Gayretli kişiler taassubla suçlanır [ken], Dinsizlerin düşüncelerine paye vermek yeni çıktı. İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki, Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı. Devletin yükselmesine ayak bağı olan İslamiyet imiş, Önceden yoktu, bu söylenti yeni çıktı. Milliyyeti nisyan ederek her işimizde, Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı. Millî benliğimizi unutarak, her işimizde, Batılıların fikirlerine tabi olmak [uymak] yeni çıktı. Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık, Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık. Eyvah bu oyunda bizler yine yandık, Çünkü kayıp ortada, bilmem biz ne kazandık.
Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder