13 Eylül 2017 Çarşamba

Seyyid Ahmet Arvasi Kimdir?


Bir ara Seyit Ahmet Arvasi Hoca’nın da kürsüye gelmesi ve konuşması istendi. Asil adam, ağır ağır yürüdü. Ve kalabalığı bir müddet süzdükten sonra sadece şu cümleyi söyledi:“İslamiyeti kurtarmayı bırakın! İslamiyetle kurtulmaya bakın!” 

Halimiz hala bundan ibarettir.Ahmet Arvasi öğretmenliğinin ilk yıllarında başından geçen bir olayı anlatıyor bir yazısında: Ağrı`nın Doğubayezıt ilçesi Molla Şemdin Köyü`nde köy muhtarı kendisine "müellim bey" diye seslenir her zaman. O, muhtarın şivesidir, "muallim" sözünü telaffuz edemediği için böyle söylüyordur diye düşünür. Ancak birkaç ay sonra muhtar Hoca`ya gelir ve şöyle der: "Ahmet Bey, sen gerçekten muallimmişsin. Senden önce buraya gelenler hep "müellim" oldular ama sen "muallim"sin." (müellim: elem veren, üzen, inciten; muallim: ilim öğreten).Arvasi Hoca Seyyid’dir. Kendi el yazısıyla hazırladığı ve bir nüshasını M. Necati Özfatura’ya verdiği şeceresinde 48’inci göbekte Hz. Ali’ye dayanır. Arvasi Hocanın soyu 35. göbekte Seyyid Hacı Kasım Bağdadi’ye dayanır. Hacı Kasım Bağdadi, 15 ev akraba ve yakınlarıyla Bağdat’tan sefere çıkmış, üç yıl Musul’da konakladıktan sonra Mardin’e, oradan Diyarbakır’a gelmiştir. Uzun yıllar bu bölgede kurduğu dergahlarla gönüllere sultan olmuştur. Hacı Kasım Bağdadi Bursa’ya gelerek Orhan Gazi’yle görüşmüş, Orhan Gazi’nin de tasdikiyle bölgeye yerleşen Seyyidler, Doğu-Güneydoğu Anadolu’da İran ve Şii yayılmasına karşı bir yay oluşturarak Osmanlı’nın Doğu’da güvende olmasını sağlamıştır. Seyyid, dolayısıyla Arap asıllı olan S. Ahmet Arvasi’nin neden Türk milliyetçisi olduğu hep merak konusu olmuştur. Bize göre bu ülküyü şekillendiren en önemli faktör, ailesinden gelen asalettir. Eski Van mebusu İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler (Ankara 1964) adlı eserinde bir olaydan bahseder: Osmanlı’nın dağılma döneminde müridleriyle birlikte Suriye üzerinden Hacc’a giden Abdülhakim Arvasi’ye (N. Fazıl’ın üstadı) oranın ileri gelenleri kendisine medrese yaptırarak her türlü imkanı sağlayacaklarını taahhüt ederek Arabistan’da kalmasını istemişlerdi. “Osmanlı zaten öldü, Türk diye bir şey kalmamıştır.” denilince Abdülhakim Arvasi sinirlenip yerinden kalkmış “Dünyada iki Türk kalsa biri benim!” diyerek meclisi terk etmiştir.Ahmet Arvasi kendisine bu yönde sorulan bir soruya cevaben şunu söyler: “Ben Afrika’nın ortasında doğmuş bir zenci olsaydım ve bu aklım da bende olsaydı yine Türk milliyetçisi olurdum. Çünkü ben Amentü’ye iman ettiğim gibi iman ediyorum ki, Türk milletinin de İslâm aleminin de mazlum milletlerin de kurtuluşu Türk milliyetçilerindedir, Türk-İslâm ülkücülerin-dedir.”


Arvasi Hoca Oğuz Han’ın Zülkarneyn olduğuna inanırdı ve Türk milletinden bahsederken “Oğuz’un Çocukları” derdi.” Ömer Kaplan anlatıyor: Sohbetin bir yerinde “Hocam İslâmî-dini konularda dahi Türk milletini hep öne çıkarıyorsunuz. Sebebini anlatır mısınız demiştim.” Cevaben şunları söyledi: “Bir kere Sahabe-i Kiram’dan sonra İslâm’a en büyük hizmeti yapan Türklerdir. Bu millet yüzyıllarca İslâm âlemini korumuş, kollamış ve bu uğurda hiç çekinmeden oluk gibi kanını akıtarak milyonlarca şehit vermiştir. Bunun yanı sıra İslâm kültür ve medeniyetinin gelişmesine de maddi manevi büyük katkıları olmuştur. Türk milleti İslâm’la bütünleşmiş ve iç içe girmiş bir millettir. Batı’ya, Avrupa’ya gittiğinizde hangi millettensin diye sorarlar. Eğer Türk’üm dersen ikinci soruya muhatap almazsın. Çünkü bilirler ki sen Müslümansın. Türk demek, Müslüman demektir. Ama Arap’a Hıristiyan mısın, Müslüman mısın diye soruyorlar… Aradaki farkı şimdi anladın mı?.. Türkler millet olarak hep beraber İslâm’ı seçen bir millettir. İslâm’a büyük hizmetleri olmuştur ve hâlâ da olmaktadır. Bulgar da olabilirsin, Makedon da olabilirsin; hatta Afrikalı zenci de olabilirsin. Ama ne olursan ol, eğer Müslüman’san Türk’e saygı göstermelisin. 


Bu milletin İslâm’a hizmetleri unutulmaz onun için de bu millet sevilir.”Arvasi’nin şu sözlerine iyice kulak vermek gerek: “Ben, İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslam’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, dar bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz”, “Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir.” ve “Vatan sevgisi imandandır.” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere bağlıyım.
Emekli öğretmen, yazar Mehmet Ozan Semerci hocayla ilgili bir anısını şöyle anlatıyor: “1971 yılı kışında bir gece üç dört arkadaş, eğitim enstitüsünde okuduğumuz o günlerin sıkıntılı atmosferi içinde iyice sıkıldığımız, bunaldığımız bir günde ne yaptıysak bir türlü feraha çıkamamıştık. En nihayet ‘Haydi hocaya gidelim’ dedik. Saat gecenin 24’ü. Perdeden sızan ışıktan cesaret alarak kapısını çaldık. Tahmin ettiğim gibi hala yatmamış (fakat yatmak üzere) olduğundan bizi kapıda karşıladı. Her zamanki mütebessim çehresi ile şaka yollu bir ifadeyle: ‘Bre zalimler, saat kaç biliyor musunuz?’ deyince biz de ‘Evet hocam.’ karşılığını verdik. ‘Peki öyleyse girin içeri’ diyerek bizi kabul etti. O gece sabaha kadar son derece bereketli ve feyizli bir sohbet oldu. Moralimiz düzelmiş, ruhumuz aydınlanmış, gönlümüz ferahlamış olarak yanından ayrıldık.Seyit Ahmet Arvasi’den birkaç söz:
*Bu gençlik, kendini Allah ve Resulü’nün davasına adamış, sırf Allah rızası için canını, malını ve mevkiini fedaya hazır, şanlı, mukaddes, ay yıldızlı bayrağın gölgesinde döğüşen, nefsini düşünmeyen ve ülküsünde fani oImuş yiğitIerdir. Onlar büyük ve şanlı tarihimizin doğurduğu, Allah ve Resulü’nün hizmetine sunuImuş ve küfrün bütün oyunlarını bozan, cesaretini kıran, yolunu kesen kadrolardır. Bunlar Mümin’lere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşanları kınayanların kınamasına aldırmayan yiğitlerdir.

 Bu nesil Allah’ın İslam alemine ihsanıdır.*Kesin olarak iman etmişimdir ki, müslüman Türk milleti ve onun devleti güçIüyse, İslam dünyası da güçIüdür.*Batmayacağına inanarak suya bas, yürür gidersin. Mucize yürüyebilmen değil, inanabilmendir.Bir öğretmen, bir fikir adamı, bir gönül dostuydu Seyyid Ahmet Arvasi. 31 Aralık 1988’de özlediği nesli yetiştirmek için yazdığı yazılarına birini daha eklemek üzere daktilosunun başındayken vefat etti.Sayın Cebrail Şimşek’in facebook paylaşımından alınmıştır......





Kendi kaleminden Seyyid Ahmed Arvasî
Ben 15 Şubat 1932 Pazartesi, Ağrı ilinin Doğubeyazıt kasabasında doğdum. Ailece Van'ın Müküs (Bahçesaray) kasabasına bağlı Arvas (Doğanyayla) köyündeyiz. Muhitimizde bu köyün adına izafeten Arvasiler olarak tanınırız. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra, köyümüzün adı soyadımız oldu.



Babam Van Gümrük Müdürlüğü'nden emekli Abdulhakim Efendi, annem ev kadını Cevahir Hanım'dır. Biri benden büyük 5 kardeşim var. Evliyim. Halen 5'i hayatta 6 çocuk babasıyım. İlkokula Van'da başladım. Doğubeyazıt'ta bitirdim. Ortaokula Karaköse'de başladım, Erzurum'da bitirdim. Daha sonra Erzurum Erkek Öğretmen Okulu'na (sonra Nene Hatun Kız Öğretmen Okulu oldu) kayıt yaptırdım. 1952 yılında ilkokul öğretmeni olarak çalışıp askerliğimi yedek subay olarak tamamladım. 1952 yılında ilkokul öğretmeni olarak çalışıp askerliğimi yedek subay olarak tamamladım. Sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü'ne kaydoldum. 1979 yılında emekliye ayrıldım. 

Ben, İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslam'ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, isterse çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimiz'in "Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır." tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım. Öte yandan İslam'ın yakından uzağa doğru bir fetih ile bütün beşeriyeti tevhid bayrağı altında bütünleştirmeye çalışan İlahi sistem olduğunu da unutmuyorum. Yine Şanlı Peygamberimiz'in "İlim müminin kaybolmuş malıdır. Nerede bulursa almalıdır." tarzında formülleştirdiği mukaddes ölçüye bağlı olarak, hızla muasırlaşmak gereğine inanmaktayım. 

Bu Türk-İslam kültür ve medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır. İslam'dan zerre taviz vermeden yepyeni kadrolar ve müesseseler ile zamanımızın bütün meseleleri, vahyin, Peygamber tebliğlerinin ve sünnet yoluna bağlı büyük müçtehitlerin açıklamalarının ışığında, yeniden bir tahlile ve tertibe tabi tutulabilir. İnanıyorum ki, hem Türk hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihler boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O halde bizler niye bu tarihî misyonumuzu yerine getirmeyelim? Asla unutmamak gerekir ki, yabancı ideolojiler, yabancı ve istilacı devletlerin fikir paravanalarıdır. Milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim, buna inandığım içindir ki, Türk milletini parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı, büyük bir namus ve vicdan borcu bilmekteyim. Hele bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere, kahpe tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslam Ülküsü'ne vakfettiğimi elbette bilirler. Beni bu mukaddes yoldan döndürmek için ne oyunlarla, ne tertiplere ve ne kahpeliklere maruz bırakıldığımı bir Allah bilir bir ben. Şüphesiz bu oyunlar bitmemiştir ve kolayca biteceğe de benzemez. 

Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlüyse, İslam dünyası da güçlüdür. Aksi bir durum varsa, bütün Türk dünyası ile birlikte İslam dünyası da sömürülmektedir. Galiba bu durumu en iyi idrak edenler de düşmanlarımız. Onun için bütün İslam dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi Türk devleti ve Türk milleti olmuştur. Tarihten ibret almasını bilenler, bunu ayan-beyan göreceklerdir. Durum günümüzde de aynıdır. Onun için diyorum ki; Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler yalnız Türklüğe değil, İslam'a da ihanet etmektedirler.












S. AHMET ARVASİ’NİN BAZI SÖZLERİ

01 Ocak 1970
Batmayacağına inanarak suya bas, yürür gidersin. Mucize yürüyebilmen değil, inanabilmendir.

Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur.

Bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere, kahpe tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslam Ülküsü'ne vakfettiğimi elbette bilirler.

Biz Müslüman Türk'üz. Bizi, gelecek asırlarda yine biz olarak temsil edebilecek güçlü kadrolara muhtacız.

Kadrolar değişmedikçe, anayasalar, kanunlar, kararnameler ve tüzükler değişse bile bir mana ifade etmez.

Hayretle gördüm ki bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslam kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var.

Bugün yeryüzünde iki sömürgeci blok vardır. Bunlardan biri kara renkli "kapitalist" emperyalizm, diğeri ise bütün fraksiyonu ile "kızıl" emperyalizmdir. Birincisi "çok uluslu şirketlerin" paravanasında "az gelişmiş veya gelişmekte olan halklara yardım etmek, özgürlük ve uygarlık götürmek" maskesi altında, ikincisi de "ezilen, sömürülen halklara bağımsızlık, özgürlük ve adalet götürmek" maskesi altında "sınıfsal savaş" sloganı ile "iç savaşlar" çıkarmakta ve "dünya proleterlerinin dayanışması" adı altında işgalini gerçekleştirmektedir.

Ve tarih bir gün, acz içinde kıvrana kıvrana şehadete susamış bir ülkücüden daha müthiş bir silahın keşfedilemediğini yazmak zorunda kalacaktır.

Çok defa beynelmilelci sloganlara yapışarak vatan çocuklarını kendi öz tarihlerine milli ve mukaddes kültür ve medeniyetlerine, milli ülkülerine yabancılaştırmaya, dinlerine, dillerine, bayrağına ve tarihine düşman etmeye çalışıyorlar.

Tarihine, kültürüne, bayrağına, devletine ve milletine yabancılaşmış nesiller ve kadrolar teşekkül etmişse, bizi biz yapan milli ve mukaddes değerlerimize alenen tecavüz edilebiliyorsa, devletin ve milletin bütünlüğüne yönelen eylemler pervasızlaşmışsa, bunları sadece sosyal değişmelerin tabii sonuçları olarak yorumlamak mümkün değildir; ihanetle, kendini sosyal değişmenin sancıları ile maskeleyemez.

İtikat ve ibadete bid'at katan, İslâmiyet'i kendi dar idraklerine göre tamamlamaya kalkan beyinsizler, kendilerine ne ad verirlerse versinler, asla İslâm'a hizmet etmemektedirler.

Türk milliyetçilerinin çile ve ıstıraba duçar olduğu dönemler Türk milli şuurunun yeni bir zaferini müjdelemektedir. Mustaripler, mağdurlar ve mazlumlar çoğalıp Türk milliyetçilerinin saflarını takviye ettikçe hareketin aşk ve hararet potansiyeli de artmaktadır.

Türküm, Müslümanım ve medeniyim diyen Türk-İslam ülkücülerine, en az 200 yıldan beri ezilen hor görülen vatan çocuklarına devrimbazların neden, niçin ve nasıl düşman edildiğini acaba gösteremeyecek miyiz? "Türküm" derse ilkel olmakla itham edilen, milletin tarihine, kültürüne ülküsüne yabancılaşmayan öğretmen, memur, polis, öğrenci, işçi ve halkın ıstırabı ne zaman bitecek?

Vatanımız ve milletimiz dört bir yandan ayrı renk ve biçimde gelişen kültür emperyalizmine maruz kalmaktadır. Kapitalist ve komünist oyunlara ilaveten Arap ve Fars kültürünün ülkemizdeki tahribatı çok büyük olmaktadır.

Türk Milletinin hayati meselesi, tamamen kendinden olan, kendini çok seven milli tarihine, milli kültürüne gönülden bağlı ve bu değerlere yabancılaşmamış aydın ve milliyetçi kadrolardır. İşte milli eğitim Türk milletine daima bunları vermelidir.

Dinimizin ve milliyetimizin düşmanları, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı birbirine düşman göstermek oyunundan kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor.

İnanıyorum ki hem Türk, hem Müslüman olmak, hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür.

Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler yalnız Türklüğe değil, İslâm'a da ihanet etmektedirler.

İslâm dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi Türk devleti ve Türk milleti olmuştur.

Kesin olarak iman etmişimdir ki Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlüyse, İslâm dünyası da güçlüdür.

Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır
.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder