13 Ağustos 2018 Pazartesi

AYASOFYA

Altından bir araba ve gümüşden tekerlek erdirip ol arabaya binip kapısından mihraba dek seğirdirdi. Eyitdi: "Ey Süleyman!
Ve dahi Bahtnasr, Süleyman peygamberin mescidini yıkınca Rum 'da Kostantiniyye şehrinin bir padişahı var idi. Davud şeriatı üzere idi. Kasd eyledi ki Süleyman peygamberin mescidine nazire bı-nazır bir mescid yapa. Ol dahi nazire bir mescid yapdı ve dairesinde on bin hücre yapdı. Her hücrede yedişer nıhban olurdu. Tevrat'dan Zebur'dan suhuf-i enbiyadan dersiam olurdu (ederlerdi). Sonra ol hasüd, cümle alemin düşman-, merdudu insanın ardıncadır. Ol kavmi iğva ile azdırıp rafz-ı din (terk-i din) etdiler. Hatta kim bir mil yaptırdı, kendi suretine halkı tapdırdı. Tamam dört yüzyıl bu ki.ifr ile zindeganı etdiler. Bir gün nevnız gününde cümle halk o yere cem' olmuşdu, ol kahhar padişah emriyle. Bir zelzele oldu, altmış bin kişi o yerin (deyrin) altında kaldı. Ol padişah çıkıp girdi. Yedi yıl o şehir harab yardı. Sonra bir padişah gelip ol şehri imaret eyledi İslam üzerine,
Ayasofya'nın dairesinde. Yer yer eski binanın eseridir. Ondan sonra Bahtnasr, ol zaman Kudi.is'ü harab etınişdi. Pes bu padişah kast etdi kim oncılayın bir mescid bina eyleye, ana nazire ola. Anın hikayeti bu ki, ol padişahın bir kızı var idi. Adı Safiye Banu idi. Padişah anı Rumeli'nde Kuş yaylağına gönderdi. Ol kız dahi varıp dağ yakınında bir şehir bünyad erdiler. Adını Sofya kodular. Ol kız orda vefat eyledi. Onun bıhad malı kaldı. Vasiyet eyledi, bu malıyla bir mescid yapalar. [ 62b] Padişahın gönlüne dahi bu bitmişdi. Pes ol yıkılan direğin taşını, kumunu, kirecini ayırıp, yerini açıp, mermerlerin bütün kalanını ve direkleri cem' et diler; yerini kazdılar. Bir ulu havuz erdiler. Andan yer yüzüne çıkınca yapdılar. Andan yukarısını yapmağa başladılar. Mihrabını Kudüs'e etdiler. Ol zamanda kıble Kudüs'e idi. Ol acaib yeşil ve somaki mermerleri ve direkleri Edincik'den Süleyman peygamberin (a.s.) yaptığı saraydan getirdiler. Anın dahi hikayeti budur ki Mağrib padişahı Ankur Cadı kim Süleyman 'a muti' olmamışdı. Süleyman dahi ışığını berdaht eyledi, yani gelip kati eyledi. Amn bir gayet cemile (güzel demek) kızı olduğu ecilden nikah edip Edincik'de anın için bir saray yapmışdı. Ol direkleri ve mermerleri Süleyman Kuh-i Kaf'dan devlere getirtmişdi. Sonra ol kız Süleyman 'dan mahfi atası suretin erdirip ana tapardı. Sonra Süleyman anı bilip A.saf'a (vezir) bildinnişdi. Süleyman ol kızı helak edip ol sarayı ıssız kılıp haraba yüz tutmuşdu. Pes ol padişah ol mermerleri ve direkleri götürüp Ayasofya'ya bünyad erdirip yapdılar ki seksen yılda tamam oldu. Riva.yerdir: Ol bina adem boyu kalkdı, üstadlar kuşluk yemeğine gitdiler. Mihrab yerine avadanlık kodular. Beklemek için bir oğlan kodular. Bir kişi gelip eyitdi:  "Ay oğlan! Niçin bu binayı ta'cil etmezler? var gelsinler" dedi. Oğlan eyitdi: "Ben avadanlık beklerim". Ol eyitdi: "Ben bekleyeyim, sen gelinceye dek gitmeyeyim" dedi. Oğlan: "Gidersin" dedi. "Vallahi gitmeyeyim" dedi. Oğlan şelip üstadlara hali dedi. İttifak padişah anda bulundu, hali bilip sordu. 79 Akil kişi idi. Buyurdu, oğlanı Anadolu'ya geçirdiler. Ismarladı, artık beri yakaya geçmeye. Ol kişi kıyamete dek bekler. Meğer ol kişi fcrişte idi. Pes bir kişi varıp anda hacet dilese ol kişi emındir, haceti kabul olur derler. Bir rivayetde dahi gelir: Ol bina yapılırken demir esbabı yetişmedi. Padişah melül oldu. Bir gün bir kişi gelip eyitdi: "Melül olma. Bana adem ve deve ve kağnı ver, sana gereği kadar esbab getireyim dedi. Pes adem ve deve ve kağnı verdiler. Kişi alıp gitdi. Çün şehirden taşra çıkdılar. Gördüler, bir sahra ortasmda bir dam. Çün içine girdiler. Ne kadar ki hacet ise alıp geldiler. Padişaha ilan etdiler. Padişah adem gönderdi, varıp gördüler. Ne adem var, ne dam var. Gelip hali dediler. Şah hali anladı. Hak te'ala hauetine hamd ü şükr eyledi. Andan, ol somaki direkleri diktiler. İçeri dışarı üçyüz direk dikildi. Tamam kubbeye gelince mimar kayboldu.
Varıp Frengistan'da  bir deyir (kilise demek) yapdı. Sonra gelince şah itab erdi. Mimar eyitdi: Şahım eğer kubbeyi yerine koysam bu bina yerleşince kubbeye zarar gelirdi. Arşın vurdular; hayli inmişdi. Andan kubbeyi yerine koydu. Andan, her iklimin üstadlarını getirip her tarafa kodular. Türlü türlü füsı'.'ıslar (ziynet) eylediler. Andan, şah diledi ki altın ve gümüş tahtalar ede, duvarına koyalar. Vüzera komadılar. Eyitdilcr: Senden sonra bir buhul padişah gele tama' edip soya. Bir nesne edelim ki altından ve güınüşden yeğ ola. Pes ol ak ve yeşil ve kızıl ve alaca ve sarı mermerleri tahta tahta biçdiler, duvarlara kodular. İki yüz kubbeli bir mescid oldu. Çün tamam oldu, padişah buyurdu. Altından bir araba ve gümüşden tekerlek erdirip ol arabaya binip kapısından mihraba dek seğirdirdi. Eyitdi: "Ey Süleyman! Yendim seni" dedi. İçine zarlar asdılar zerbafdan, atlasdan, altından ve gümüşden kandiller asdılar. Süleyman'dan sonra kimse oncılayın bina vurmadı. Resulullah hazreti (s.a.) dünyaya gelinceye dek ol bina şöyle kaim durdu. Resulullah hazreti dünyaya geldiği gece meşhur kiliselerin kubbesi yıkıldı. Ayasofya'nın dahi kıbleden yana kemeriyle mm kubbesi yıkıldı.
Ne kadar kasd etdiler, binalar yaptıkça yıkıldı. Mir naçar oldular. Resulullah hazretine adem gönderdiler,  hali ilam erdiler. Resı'.'ılullah hazretleri bir avuç toprak verdi: Varın bunu kirecine katın dedi. Sahabe eyitdiler: "Ya Resıllullah! Ne hoş, kafire bu kadar inayet erdiniz?" dediler. Resulullah hazretleri eyitdi: "Anı kafir için vermedim. Bir zaman gele benim ümmetim anda namaz kıtalar, tilavet edeler" dedi. Çün İsa'ya nübüvvet geldi. Bir zaman İsa ayini üzre oldular. İsa'dan sonra rafz-ı din tutdular. Resulullah hazreti gelince ayinleri batıl oldu. Hak geldi. Din-i Muhammed aleyhisselam kıyamete dek kaim dunserdir. Elhamdülillahi
15.yüzyıl osmanlı türkçesi ile
15.yüzyıl osmanlı türkcesi

ayasofya sırları

Canim Istanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl Kısakürek
 

Necip Fazıl Kısakürek




Ben Altay dağlarından koparak geldim
Yüreğimde Türkistan'dan binbir nakış var.
Çok şükür aslım da neslim de belli.
Türküm müslümanım o dağlar kadar.

Dokuz tuğ taşıdım ben, dokuz davula vurdum.
Dokuz evliya gücüyle yürüdüm geldim.
Büyüdü benimle mübarek yurdum.
Ebed-müddet bu devleti ben kurdum.

Nevruz toylarımızda ateşler tutuşturdum.
Orhun'dan, Seyhun'dan, Ceyhun'dan geçtim.
Yol gösterdi kükreyerek bana Bozkurt'um.
Atımla hep yanyana gözelerden su içtim.
Baykal'da da çimdimben, Hazar Denizi'nde de
Toprağıma bağdaş kurup oturdum.

Ben ki Alper Tunga'ya gönül verenlerdenim.
Yurt uğruna dolu dizgin göğüs gerenlerdenim.
Sonra durgun sulara Bismillahlarla.
Kilim seccadesini serenlerdenim.

Yavuz Bülent Bakiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder