11 Temmuz 2016 Pazartesi

Bursa ulucaminin hikayesi

Bursa ulucaminin hikayesi

Yıl 1396. Osmanlı sultanı Yıldırım Beyazıd Haçlı ordusunun İstanbul'u kuşatmak için hareket ettiğini ve Niğbolu önlerinde olduğunu duyunca ordusunu hazırlayıp yola çıkar. Eğer Niğbolu kuşatmasından zaferle dönerse ,elde edeceği ganimetle 20 tane camii yapmayı vaad eder .Zafer kazanılmıştır,sıra 20 camii nin yapılmasına gelmiştir. Damadı Emir Sultan (Hz.Peygamberimizin soyundan ve Bursa Evliyasının büyüklerinden)kendisine 20 camii yerine 20 kubbeli büyük bir camii yapmasını tavsiye eder. Ve camii 1399 yılında ,Osmanlı İmparatorlığunun 100.kuruluş yıldönümünde açılır. Açılışında kimler mi vardır. İlk Namazı kıldıran Somuncu Baba(Bursa evliyasından,Hacı Bayram veli'nın Hocası ,Açılış günü Ulucamii nin 3 kapısından aynı anda çıktığı görüldüğü ve sırrı açığa çıktığı için Bursayı terkettiği söylenir.),ilk cemaati;Emir sultan Hazretleri,Sultan Yıldırım Beyazıt,Molla Fenari(Osmanlının ilk şeyhülislamI),İlk imamı Süleyman Çelebi (Mevlid'in yazarı),Müezzini ise Üftade Hazretleri(Aziz Mahmut Hüdai'nin Hocası)ve birçok Bursanın büyük şahsiyetleri hazır bulunmaktaymış.


şadırvan yeri hikayesi


Yıldırım Bayezid Niğbolu zaferinde kazanılan ganimetlerle muhteşem bir mescit yaptırmak ister. Mimarlar bugün Ulucami’nin bulunduğu mevkide karar kılarlar. Söz konusu arsa üzerinde evi, bahçesi olanlara başka yerden muadil yer verilir. Hatta ceplerine birkaç kese altın sıkıştırılır gönülleri hoş edilir. Ancak yaşlı bir kadıncağız bir “Evim de evim” feryadı tutturur ki sormayın. Değerinin fevkinde ücretlere omuz silker, bütün tekliflere “olmaz” der. Önce vezirler, sonra bizzat Sultan, kadının ayağına gider, iknaya çalışırlar. Ama o direnir.

Sultan Bayezid caminin yerini sevmiştir. Hiç hesapta olmayan pürüz canını sıkar. Hatta divanı toplar, çözüm yolu arar. Kadılar “mal onun değil mi” derler, “satarsa satar, satmazsa satmaz!” Meclis çaresizlik içinde dağılırken Bayezid’in aklına damadı gelir. Emir Sultan’ı bulur meseleyi anlatır. Mübarek sadece tebessüm eder:

-Acele etme! der, bir gecede neler değişmez?

İhtiyar kadın o gece rüyasında mahşer meydanını görür. Annenin çocuğundan kaçtığı bir dehşet anıdır. Kalabalıkta korkunç bir azap endişesi vardır. O arada bir dalgalanma olur. İnsanlar alemlere rahmet olarak yaratılan Efendimiz’in yanına koşarlar. Şefaate kavuşan kavuşana. Kadıncağız da niyetlenir, ama bırakın yürümeye, kıpırdamaya mecali yoktur. Ayakları vücudunu taşıyamaz, ıstırapla yerleri tırmalar. Elinden kaçan büyük fırsat ciğerini dağlar. Feryat figan ağlamaya başlar. İşte tam o sırada Emir Sultan’ı görür:

-Herkes cennete gitti, der, ben bir başıma kaldım burada!

Mübarek o gönül ferahlatan tatlı sesiyle sorar:

-Kurtulmak istiyor musun?

Kadın nefes nefese cevap verir:

-Hiç istemez miyim?

-Öyleyse Sultanımızı üzme!

Ertesi gün kadın ayağı ile gelir, evini verir. Üstelik önüne konulan ücreti bağışlar camiye.


caminin kuzey batısındaki direklerinde bulunan demir halkalara timur atını bağlamış hikayesi

Timur un camiyi ahır olarak kullandığı sadece rivayettir,çünkü Timur Ankara savaşı sonrası otağını Kütahyaya kurdu ve hiç Bursa ya gelmedi.Halkalar aydınlatmada kullanılan kandilleri sabitleme halkalarıdır.


hz davudun demirleri rivayeti

Kuzeybatısındaki pencereleri Hz.Davutun demirleri olarak rivayet edilir.


somuncu baba ve yıldırım camii hikayesi


Türkistan'daki Buhara şehrinden yola çıkarak Mekke - Medine'yi dolaştıktan sonra 1389 yılında Bursa'ya yerleşen Muhammed Şemseddin, gösterdiği kerametlerle bir anda halkın sevgisini ve saygısını topladı.


Yıldırım Bayezid'in kızı Hundi Hatun'la evlenen Muhammed Şemseddin halk arasında Emir Sultan adıyla anılır oldu. O, halkı din yoluna çağırırken Padişah'ı da bazı konularda uyarıyor, O'na yardımcı oluyordu.


Bu arada, Emir Sultan'dan önce Bursa'ya gelip yerleşen ve her gün çarşıya gelip, "Somun var müminler, somun var!" diye ekmek satan bir ulu kişi daha vardı ama halk, "Somuncu Baba" dediği bu zatın kerametlerinden habersizdi.


Günlerden bir gün, Yıldırım Bayezid'in damadı Emir Sultan hazretleri, elindeki çömlekle birlikte bu zatın fırınına çıkageldi! Ekmeklerle birlikte çömlekteki yemeğin de pişirilmesini istiyordu.


Somuncu Baba, küreğin üzerine koyduğu çömleği fırına sürmeye çalıştı ama, nafile!

O küçük çömlek fırına bir türlü girmiyordu!..


Somuncu Baba, geride durup seyreden Emir Sultan'ın yüzüne baktı ve yüzünde beliren tatlı bir tebessümle konuştu:


"-Anladım... Bu işi ancak sen başarabilirsin!"


Emir Sultan küreği aldı ve kolayca içeri sürmeyi başardı. Ama fırının içinde ateş yoktu ve soğuktu. Soran gözlerle ama tatlı bir tebessümle Somuncu Baba'ya baktı. Somuncu Baba yine aynı eda ile konuştu:


"- Bekle... Az sonra pişer!"


Karşılıklı gösterilen kerametlerden sonra iki ulu kişi birbirlerini tanıyıp dost olmuşlardı.


Niğbolu zaferinin anısına Bursa Ulucami'yi yaptıran Yıldırım Bayezid, açılışı damadının yapmasının uygun olacağını düşünmüştü. Cuma günü, kalabalık cemaatin önünde seslendi:


"- Ya Emir! Kapıları sen aç ve cemaata vaaz edip Namaz kıldır. Şehirdeki en Velî kişi olduğun için bu şeref sana aittir!"


"- Hayır Sultanım! Bu şerefi Şeyh Ebü Hamideddin-i Aksarayi hazretlerine vermelisiniz! O benden daha üstündür"


"- Bu zat kim ola ki?"


"- Belki duymuşsunuzdur Sultanım... Somuncu Baba derler bir ekmekçi koca vardır.

Ulucami işçilerine de ekmek satmıştır. İşte bu zat O'dur!"


Cami açılsın da içeri girelim diye arkada bekleyen halk arasında bulunan Somuncu Baba, "Ne ettin Emirim, bizi ele verdin, belli ettin!" diyerek bütün alçakgönüllülüğüyle camiyi açtı, kürsüye çıkıp vaaz ve nasihatlarda bulundu. Bu sırada hazırlıksız yakalandığı için hutbede konu olarak Faitha surasini tefsir etti. Ancak ard arda tekrar ettiği tefsirin ilkini herkes anlarken 7. tefsir edişinde Emirultan Hazretleri bile bu tefsirdeki sırrın kendinden çok daha üstün olduğunu görüp Emirsultan Hazretleri dahil herkes O'na hayran olmuştu.


Rivayete göre Somuncu Baba camiin her kapısından aynı anda çıktı ve herkes onun elini öptüğünü düşünüp sevinir. Fakat sonradan Bursa halkı bunun bir keramet olduğunu anlar. Ayrıca Emirsultan'ın dahi camiyi açmak üzere Somuncu Baba'yı göstermiş olması tüm ahalide ona karşı olan muhabbeti daha da arttırmıştır. Ancak Somuncu Baba durumunun anlaşılması üzerine artık Bursa'da tutunamayacağını anlar ve Ulucami çıkışınca keramet göstererek kaybolur ortadan.


Bursa ahalisi Somuncu Baba'yı arayadururken o sırada Bursa'da bulunan başta Emirsultan olmak üzere diğer evliyalar ve ermiş kişiler, Somuncu Baba'yı Bursa dışında yakalayıp geri döndürmek isterler. Fakat Somuncu Baba'yı ikna edemezler. Bunun üzerine oradaki 33 tane evliya bugün "Dua Çınarı" olarak bilinen bölgede yer alan çınarın altında dua ederler. Sonra'da Bursa'dan başka bir şehre gider Somuncu Baba.


Burada Somuncu Baba'nın da Bursa şehrine hayır dua ettiği ve oradaki diğer tüm evliyaların da buna biat ettiği söylenir. Bu duanın yapıldığı çınara daha sonra halk DUA ÇINARI demiştir. Ancak bundan yıllar evvel ağaç belediye ekiplerince yol açma çalışmaları sırasında hasara uğratılmış fakat sonrasında çürüdüğü için tamamen kesilmiştir.

batı cephesinde güneyden ikinci camlarının üstte olanının üstündeki haç, yahudi yıldızı ve diğer işaretin hikayesi


HAC VE YAHUDI ISLEMELERI I BIR PENCERE KENARLIGINDA MEVCUTTUR.NORMALDE DIGER CAMLARDA DA BULUNMAKTAYDI FAKAT ZAMAN GELINCE ONLAR SILDIRILMIS FAKAFAT SADECE GELECEGE IBRET OLSUN MANASINDA SU ANDAKI PENCERE KENARLIGINDAKI BU RESIMLER BIRAKILMISIR.BUNLARIN BURALARA ISLENMESINE GELINCE ZAMANINDA CAMININ YENILEME ASAMASINDA PARA BULUNAMAMIS DAHA SONRA BU PARA YAHUDI BIR HIZMETTEN ALINMIS FAKAT BU KISILER BU PARAYI HIBE EDECEKLERINI FAKAT SU ANDA GÖRÜLEN BU ABLEMLERIN BURALARA ISLENMESINI ISTEMISLER DAHA SONRA OLAY GERCEKLESMIS FAKAT BUNUN BIR YAHUDI OYUNU OLDUGUNUN FARKINA VARILINCA DÖNEMIN YÖNETICISI TARAFINDAN SILDIRILMIS FAKAT IBRETI ALEM MAKSATIYLA BIR CAM BIRAKILMISMIŞ...


şadırvanın hikayesi

Ulu Caminin ortadaki kubbesinin altında havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan bulunur. Ulu Cami’nin özelliklerinden birisi olan şadırvanın yapılma nedeni şöyle hikaye edilir: Cami yapımı için arazi istimlak edilirken, şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçasının sahibi olan hanım, arazisini satmak istememiş ve arazi zorla alınmış. Ancak daha sonra, zorla alınan yerde namaz kılınmaz düşüncesiyle o yere şadırvan yapılmıştır.


kabenin kapısı

duvarında Yavuz Sultanın kendisine Mısır seferinde hediye edilen ve Ulucamiiye kendi elleri ile astığı Kabenin örtüsü bulunmaktadır.


size dönen kabenin kapısı

duvarda kabe resmi bulunur ve siz hangi istikametten ona bakarsanız ,kapısı size doğru dönük gibi gözükür.Hızır hikayesi

somuncu baba caminin yapıldığı sıra buraya gelir işçilere hayrına somun dağıtırmış. somuncu baba bir gün gene orda ekmek dağıtırken(çok büyük zaat) hızır a.s orda olduğu fark etmiş kolundan tutup sen hızırsın anladım demiş eğer buraya gelip hergün namaz kılmanı istiyorum demiş eğer söz vermezsen burdaki herkeze senin hızır olduğunu sölerim demiş hızır a.s hergün geleceğine dair söz vermiş ama oda bi istekte bulunmuş hangi vakit geleceğimi bana kalsın demiş bunun üzerin hızır a.s ulu camideki vav harfinin önünde hergün gelip hangi vakit olduğunu bilmiyoruz ama orda namaz kılıyormuş.eğer birgün ulu camiye giderseniz namaz kılıcak olursanız mutlaka vav harfinin orda namaz kılın belki hızır a.s birlikte namaz kılarsınız



vav resmi rivayeti



Bursa'daki tarihi Ulu Cami'nin duvarında hat sanatıyla yazılmış, tezhiple süslenmiş ''vav'' harfinin önünde Hızır Aleyhisselam'ın namaz kıldığı rivayeti, vatandaşların yoğun ilgisini çekiyor.


Rivayetin yaygın olması nedeniyle birçok kişi, dualarının kabul olacağı düşüncesiyle ''Vav'' tablosunun önünde namaz kılıyor, dileklerinin gerçekleşmesi için tablodan minik parçalar koparıyor.


AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Sultan Yıldırım Bayezit tarafından 1396–1400 yıllarında yaptırtılan Ulu Cami, yaklaşık 600 yıllık geçmişiyle, inanç turizmi açısından büyük önem taşıyor.


Mimarisi, ahşap işçiliği ve içindeki yazı sanatları bakımından önemli eserler arasında yer alan Ulu Cami'de bulunan hat sanatıyla yazılmış, tezhiple süslenmiş ''Vav'' harfi, halk arasında en fazla bilinen eser olarak dikkati çekiyor. Arapça ''Vav'' harfinin ucunda ayrıca lale motifi yer alıyor.


Bursa Müftüsü Mahmut Gündüz, duvarda asılı tablo şeklindeki bu harfin önünde Hızır Aleyhisselam'ın namaz kıldığının rivayet edildiğini belirterek, ''Halk arasında bu rivayetin yaygın olması nedeniyle birçok kişi, dualarının kabul olacağı düşüncesiyle harfin önünde namaz kılıyor, dileklerinin gerçekleşmesi için minik parçalar koparıyor'' dedi.


Gündüz, Allah'tan başka kimseye ibadet edilmeyeceğini belirterek, şöyle konuştu:


''Bu, bir batıl inanç. Dini olarak herhangi bir dayanağı yok. Rivayet bir bilgi. Doğru değil. Vatandaşlara anlatıyoruz ancak vazgeçiremiyoruz. Özellikle 'Vav' harfinin önünde namaz kılmak için Ulu Cami'ye gelenler oluyor. Sözle koruma sağlayamadık. Parça koparılmaması ve el sürülerek kirletilmemesi için tabloyu camla kaplattık.''


camideki içkinin hikayesi
Sultan Yıldırım Beyazıt camii bitince Emir Sutan Hazretlerine "camii nasıl oldu?,bir eksiğimiz var mı acaba?"diye sormuş. Emir Sultan da "Camii çok güzel oldu sultanım ama meyhanesi eksik kalmış."demiş. Yıldırım beyazıt o zamanlarda içki içiyormuş,bu cevaba çok şaşırmış ,üstelikte bunu söyleyen peygamberimizin torunlarından biriyken.. "Nasıl böyle birşey söylersin,hiç camiiye içki sokulur mu?Çok günah" demiş . İstediği dersi vermek üzere olan Emir Sultan cevap vermiş hemen.. "sultanım sen insanın yaptığı mağbete içki sokmaya günah diyorsun da,Yaradanın yarattığı bu vücuda içki yi nasıl sokuyorsun."demiş..


hacivat ve karagöz hikayesi
Daha birçok hikaye;Hangisini anlatmalı . Demirci Kambur Bali ustayı tanır mısınız. Ulucamii nin yapılışında çalışan ,arkadaşı Hacivat ile işçileri güldürdüğü için öldürülen ve Türk gölge oyunun en önemli karakteri olan bizi tanıdığımız ismi ile Karagöz'ü...


hikayeye göre, karagöz ve hacivat, bursa da ki ulucaminin yapımında görevli iki işçidir. camiyi kısa sürede bitirmek zorunda olan işçiler var güçleriyle çalışmaktadırlar, çünkü padişah gelirde caminin bitmediğini görür ise başta ustabaşı olmak üzere bilcümle işçinin boynunun vurulma tehlikesi vardır. ama karagöz ve hacivat boş durmamaktadır ve sürekli atışmaktadırlar birbirleriyle. bu atışmalar o kadar eğlenceli olur ki diğer işçiler hatta çevrede ki halkta inşaatın yanına gelip onları dinler. tabi ki caminin yapımı aksar bu oyalanmalar nedeniyle. ve padişah seferden döner. caminin daha bitmediğini hatta yarısının bile yapılamadığını görür ve tahmin edebileceğimiz gibi çok öfkelenir. hemen sorumluların bulunmasını ister. herkes can derdindedir. karagöz ile hacivat ın atışmalarını çok seven işçiler ve ustabaşıda olmak üzere herkes bu çok konuşan ikiliyi suçlarlar. ve ferman verilir karagöz ile hacivat ın kellesi kesilecektir. ki kesilir. ve karagöz ile hacivat , türk temaşa sanatında ki efsanevi yerlerini alırlar.




Ulu Cami… Bursa’nın simgesi… İslam dininin en yüksek mertebeli ibadethaneleri sıralamasında; Mekke’deki Mescid-i Haram, Medine’deki Mescid-i Nebevi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa, Şam’daki Emeviye Camii’nden sonra beşinci… Evliya Çelebi’nin deyimiyle Bursa’nın Ayasofya’sı… Osmanlı’ya uzun yıllar başkentlik yapmış Bursa’ya Yıldırım Beyazıt’ın en güzel armağanı… Anadolu Türk mimarlığının en büyük ilk camisi… Erken dönem Osmanlı sanatının en önemli örneği… Ulu cami modelinin en gelişmiş şekli… Her köşesi eşit detaylandırılarak Osmanlı mimarisinin kullandığı genel etkiyi en iyi yansıtan abidevi eser…

Osmanlı Devleti’nin dördüncü hükümdarı Yıldırım Beyazıt tarafından 1396- 1399 yılları arasında mimar Ali Neccar’a yaptırılan Bursa Ulu Cami, Osmanlı’nın çok sahnlı cami örneklerinden en mükemmeli. Yirmi kubbeli camide, on iki sütunlu yirmi bölüm var. 3180 metre karelik iç alanıyla oldukça büyük bir cami fakat bölümler ve sütunlardan dolayı azameti pek fark edilmiyor. Ortadaki camlı kubbe (aydınlık feneri), bir taraftan cami içinde bulunan şadırvanı örterken diğer taraftan da caminin aydınlanmasını sağlıyor.
Restorasyon kapsamında onarımdan geçirilen şadırvanın farklı şekillerde anlatılan bir hikayesi var. Rivayete göre, caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlâkı sırasında bir Yahudi kadın evini satmak istemeyince zorla alınmış. Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle de evin yerine gelen kısımda şadırvan yaptırılmış…
Bursa Ulu Cami, Türkiye’de bulunan 80 ulu camiden en bilinenidir ve ortasındaki şadırvanıyla da ünlüdür. Bir çok kişi sadece bu camide şadırvan olduğunu zanneder. Halbuki ulu camilerin ayırıcı özelliklerinden biri de içinde şadırvan bulunmasıdır. Yani şadırvan Bursa Ulu Cami’ne mahsus değil, diğerlerinde de var.

Caminin mermer kaide üzerinde yükselen minarelerinde tuğla kullanılmış. Taş külâhlar ise 1889 yılına kadar ahşap üstüne kurşun kaplıymış. Bir yangında tahrip olunca bu tarihten sonra taş olarak yenilenmiş, üslûbunda da Barok kullanılmış… Hiç de iyi edilmemiş…

Bursa Ulu Cami’nin içi bir hüsn-i hat sergisi gibi. Duvarlar ve kalın ayaklar hatlarla bezenmiş. Camiye girişte ilk dikkat çeken unsur olan bu yazı ve levhalar, zamanın ünlü hattatları olan Yesari Mehmet Efendi, Mehmet Aziz Efendi, Mehmet Şefik Bey ve Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin de aralarında bulunduğu 21 hattatın kaleminden çıkmış. Duvar ve sütunlarda 45’i levha, 87’si duvar yazısı olmak üzere 132 hat var. Bu hatlarda 3 adet sûre, 47 âyet, 3 ayrı tarzda Ayet’el- Kürsi, 14 hadis, 25’in üzerinde tesbihat ve Esma’ül- Hüsna yazıları, Allah (cc), Muhammed (sav) ve İslâm büyüklerinin isimleri, 2 adet şiir, 3 tane de beyit bulunuyor.
Bir not: Onarım nedeniyle fotoğrafını çekemediğim büyük mihrapta, yanında hattatın kaleminin de asılı olduğu, Mevlâna Hazretlerini hatırlatan müsenna bir çift Allah Hû yazısı var. Mevlid-i Şerif’in yazarı Süleyman Çelebi bu mihrapta namaz kıldıran ilk imamlardan biri olmuş.

Bursa Ulu Cami minberinin dünyada bir benzeri yok. Kündekâri tekniğiyle çivi kullanılmadan 6666 parçadan yapılan bu eser, ahşap sanatının güzel örneklerinden olup Selçuklu’dan Osmanlı’ya geçişi simgeliyor… Yan kanatlarındaki kabartma motiflerde, güneş sistemiyle kâinatı sembolize eden ve caminin en önemli birimi olan bu sanat harikasını maalesef çekemedim. Çünkü Haziran 2006’da başlayan restorasyon çalışmaları gittiğim tarih 17 Mayıs 2008’de halen devam ediyordu.

Caminin yirmi kubbeli oluşunun bir hikâyesi var. Rivayete göre Yıldırım Beyazıt, Niğbolu Zaferi öncesinde savaşı kazanmak için dua etmiş ve yirmi cami yaptırmayı adamış. Zaferden sonra damadı Emir Sultan Hazretleri’nin tavsiyesiyle yirmi cami yerine yirmi kubbeli tek bir cami yaptırmış. 1402’deki Ankara Savaşı’nda Beyazıt’ın esir düşmesinden sonra Timur camiyi ahır olarak kullanmış, 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin yaktırmış, 1413’te Karamanoğlu Mehmet Bey’in kuşatması sırasında cami tekrar yanmış. Onarımınıysa, Beyazıt’ın oğlu Çelebi Mehmet gerçekleştirmiş ve cami 1421 yılında ibadete açılmış. 1855’teki büyük depremde 17 kubbesi çöken cami, onarılarak 1862 yılında tekrar ibadete açılmış. 1889 yangınında da hasar görmüş. Bütün bunlara rağmen günümüze kadar ilk dönemki ihtişam ve dokusunu koruyarak gelebilmiş. Bugünlerde de kapsamlı bir onarımdan geçirilen cami için Mehmed Muhyiddin Üftade Hazretleri bir beytinde; “Ey büyük cami veya ey büyüklerin toplandığı yer. Seni gece ve gündüz ziyaret edenlere müjdeler olsun.” Diyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder