Bursa ulucaminin hikayesi
Bursa ulucaminin hikayesi
Yıl 1396. Osmanlı sultanı Yıldırım Beyazıd Haçlı ordusunun İstanbul'u
kuşatmak için hareket ettiğini ve Niğbolu önlerinde olduğunu duyunca
ordusunu hazırlayıp yola çıkar. Eğer Niğbolu kuşatmasından zaferle
dönerse ,elde edeceği ganimetle 20 tane camii yapmayı vaad eder .Zafer
kazanılmıştır,sıra 20 camii nin yapılmasına gelmiştir. Damadı Emir
Sultan (Hz.Peygamberimizin soyundan ve Bursa Evliyasının
büyüklerinden)kendisine 20 camii yerine 20 kubbeli büyük bir camii
yapmasını tavsiye eder. Ve camii 1399 yılında ,Osmanlı İmparatorlığunun
100.kuruluş yıldönümünde açılır. Açılışında kimler mi vardır. İlk
Namazı kıldıran Somuncu Baba(Bursa evliyasından,Hacı Bayram veli'nın
Hocası ,Açılış günü Ulucamii nin 3 kapısından aynı anda çıktığı
görüldüğü ve sırrı açığa çıktığı için Bursayı terkettiği söylenir.),ilk
cemaati;Emir sultan Hazretleri,Sultan Yıldırım Beyazıt,Molla
Fenari(Osmanlının ilk şeyhülislamI),İlk imamı Süleyman Çelebi
(Mevlid'in yazarı),Müezzini ise Üftade Hazretleri(Aziz Mahmut Hüdai'nin
Hocası)ve birçok Bursanın büyük şahsiyetleri hazır bulunmaktaymış.
şadırvan yeri hikayesi
Yıldırım
Bayezid Niğbolu zaferinde kazanılan ganimetlerle muhteşem bir mescit
yaptırmak ister. Mimarlar bugün Ulucami’nin bulunduğu mevkide karar
kılarlar. Söz konusu arsa üzerinde evi, bahçesi olanlara başka yerden
muadil yer verilir. Hatta ceplerine birkaç kese altın sıkıştırılır
gönülleri hoş edilir. Ancak yaşlı bir kadıncağız bir “Evim de evim”
feryadı tutturur ki sormayın. Değerinin fevkinde ücretlere omuz silker,
bütün tekliflere “olmaz” der. Önce vezirler, sonra bizzat Sultan,
kadının ayağına gider, iknaya çalışırlar. Ama o direnir.
Sultan
Bayezid caminin yerini sevmiştir. Hiç hesapta olmayan pürüz canını
sıkar. Hatta divanı toplar, çözüm yolu arar. Kadılar “mal onun değil mi”
derler, “satarsa satar, satmazsa satmaz!” Meclis çaresizlik içinde
dağılırken Bayezid’in aklına damadı gelir. Emir Sultan’ı bulur meseleyi
anlatır. Mübarek sadece tebessüm eder:
-Acele etme! der, bir gecede neler değişmez?
İhtiyar
kadın o gece rüyasında mahşer meydanını görür. Annenin çocuğundan
kaçtığı bir dehşet anıdır. Kalabalıkta korkunç bir azap endişesi vardır.
O arada bir dalgalanma olur. İnsanlar alemlere rahmet olarak yaratılan
Efendimiz’in yanına koşarlar. Şefaate kavuşan kavuşana. Kadıncağız da
niyetlenir, ama bırakın yürümeye, kıpırdamaya mecali yoktur. Ayakları
vücudunu taşıyamaz, ıstırapla yerleri tırmalar. Elinden kaçan büyük
fırsat ciğerini dağlar. Feryat figan ağlamaya başlar. İşte tam o sırada
Emir Sultan’ı görür:
-Herkes cennete gitti, der, ben bir başıma kaldım burada!
Mübarek o gönül ferahlatan tatlı sesiyle sorar:
-Kurtulmak istiyor musun?
Kadın nefes nefese cevap verir:
-Hiç istemez miyim?
-Öyleyse Sultanımızı üzme!
Ertesi gün kadın ayağı ile gelir, evini verir. Üstelik önüne konulan ücreti bağışlar camiye.
caminin kuzey batısındaki direklerinde bulunan demir halkalara timur atını bağlamış hikayesi
Timur
un camiyi ahır olarak kullandığı sadece rivayettir,çünkü Timur Ankara
savaşı sonrası otağını Kütahyaya kurdu ve hiç Bursa ya gelmedi.Halkalar
aydınlatmada kullanılan kandilleri sabitleme halkalarıdır.
hz davudun demirleri rivayeti
Kuzeybatısındaki pencereleri Hz.Davutun demirleri olarak rivayet edilir.
somuncu baba ve yıldırım camii hikayesi
Türkistan'daki
Buhara şehrinden yola çıkarak Mekke - Medine'yi dolaştıktan sonra 1389
yılında Bursa'ya yerleşen Muhammed Şemseddin, gösterdiği kerametlerle
bir anda halkın sevgisini ve saygısını topladı.
Yıldırım
Bayezid'in kızı Hundi Hatun'la evlenen Muhammed Şemseddin halk arasında
Emir Sultan adıyla anılır oldu. O, halkı din yoluna çağırırken Padişah'ı
da bazı konularda uyarıyor, O'na yardımcı oluyordu.
Bu arada,
Emir Sultan'dan önce Bursa'ya gelip yerleşen ve her gün çarşıya gelip,
"Somun var müminler, somun var!" diye ekmek satan bir ulu kişi daha
vardı ama halk, "Somuncu Baba" dediği bu zatın kerametlerinden
habersizdi.
Günlerden bir gün, Yıldırım Bayezid'in damadı Emir
Sultan hazretleri, elindeki çömlekle birlikte bu zatın fırınına
çıkageldi! Ekmeklerle birlikte çömlekteki yemeğin de pişirilmesini
istiyordu.
Somuncu Baba, küreğin üzerine koyduğu çömleği fırına sürmeye çalıştı ama, nafile!
O küçük çömlek fırına bir türlü girmiyordu!..
Somuncu Baba, geride durup seyreden Emir Sultan'ın yüzüne baktı ve yüzünde beliren tatlı bir tebessümle konuştu:
"-Anladım... Bu işi ancak sen başarabilirsin!"
Emir
Sultan küreği aldı ve kolayca içeri sürmeyi başardı. Ama fırının içinde
ateş yoktu ve soğuktu. Soran gözlerle ama tatlı bir tebessümle Somuncu
Baba'ya baktı. Somuncu Baba yine aynı eda ile konuştu:
"- Bekle... Az sonra pişer!"
Karşılıklı gösterilen kerametlerden sonra iki ulu kişi birbirlerini tanıyıp dost olmuşlardı.
Niğbolu
zaferinin anısına Bursa Ulucami'yi yaptıran Yıldırım Bayezid, açılışı
damadının yapmasının uygun olacağını düşünmüştü. Cuma günü, kalabalık
cemaatin önünde seslendi:
"- Ya Emir! Kapıları sen aç ve cemaata vaaz edip Namaz kıldır. Şehirdeki en Velî kişi olduğun için bu şeref sana aittir!"
"- Hayır Sultanım! Bu şerefi Şeyh Ebü Hamideddin-i Aksarayi hazretlerine vermelisiniz! O benden daha üstündür"
"- Bu zat kim ola ki?"
"- Belki duymuşsunuzdur Sultanım... Somuncu Baba derler bir ekmekçi koca vardır.
Ulucami işçilerine de ekmek satmıştır. İşte bu zat O'dur!"
Cami
açılsın da içeri girelim diye arkada bekleyen halk arasında bulunan
Somuncu Baba, "Ne ettin Emirim, bizi ele verdin, belli ettin!" diyerek
bütün alçakgönüllülüğüyle camiyi açtı, kürsüye çıkıp vaaz ve
nasihatlarda bulundu. Bu sırada hazırlıksız yakalandığı için hutbede
konu olarak Faitha surasini tefsir etti. Ancak ard arda tekrar ettiği
tefsirin ilkini herkes anlarken 7. tefsir edişinde Emirultan Hazretleri
bile bu tefsirdeki sırrın kendinden çok daha üstün olduğunu görüp
Emirsultan Hazretleri dahil herkes O'na hayran olmuştu.
Rivayete
göre Somuncu Baba camiin her kapısından aynı anda çıktı ve herkes onun
elini öptüğünü düşünüp sevinir. Fakat sonradan Bursa halkı bunun bir
keramet olduğunu anlar. Ayrıca Emirsultan'ın dahi camiyi açmak üzere
Somuncu Baba'yı göstermiş olması tüm ahalide ona karşı olan muhabbeti
daha da arttırmıştır. Ancak Somuncu Baba durumunun anlaşılması üzerine
artık Bursa'da tutunamayacağını anlar ve Ulucami çıkışınca keramet
göstererek kaybolur ortadan.
Bursa ahalisi Somuncu Baba'yı
arayadururken o sırada Bursa'da bulunan başta Emirsultan olmak üzere
diğer evliyalar ve ermiş kişiler, Somuncu Baba'yı Bursa dışında
yakalayıp geri döndürmek isterler. Fakat Somuncu Baba'yı ikna edemezler.
Bunun üzerine oradaki 33 tane evliya bugün "Dua Çınarı" olarak bilinen
bölgede yer alan çınarın altında dua ederler. Sonra'da Bursa'dan başka
bir şehre gider Somuncu Baba.
Burada Somuncu Baba'nın da Bursa
şehrine hayır dua ettiği ve oradaki diğer tüm evliyaların da buna biat
ettiği söylenir. Bu duanın yapıldığı çınara daha sonra halk DUA ÇINARI
demiştir. Ancak bundan yıllar evvel ağaç belediye ekiplerince yol açma
çalışmaları sırasında hasara uğratılmış fakat sonrasında çürüdüğü için
tamamen kesilmiştir.
batı cephesinde güneyden ikinci camlarının üstte olanının üstündeki haç, yahudi yıldızı ve diğer işaretin hikayesi
HAC
VE YAHUDI ISLEMELERI I BIR PENCERE KENARLIGINDA MEVCUTTUR.NORMALDE
DIGER CAMLARDA DA BULUNMAKTAYDI FAKAT ZAMAN GELINCE ONLAR SILDIRILMIS
FAKAFAT SADECE GELECEGE IBRET OLSUN MANASINDA SU ANDAKI PENCERE
KENARLIGINDAKI BU RESIMLER BIRAKILMISIR.BUNLARIN BURALARA ISLENMESINE
GELINCE ZAMANINDA CAMININ YENILEME ASAMASINDA PARA BULUNAMAMIS DAHA
SONRA BU PARA YAHUDI BIR HIZMETTEN ALINMIS FAKAT BU KISILER BU PARAYI
HIBE EDECEKLERINI FAKAT SU ANDA GÖRÜLEN BU ABLEMLERIN BURALARA
ISLENMESINI ISTEMISLER DAHA SONRA OLAY GERCEKLESMIS FAKAT BUNUN BIR
YAHUDI OYUNU OLDUGUNUN FARKINA VARILINCA DÖNEMIN YÖNETICISI TARAFINDAN
SILDIRILMIS FAKAT IBRETI ALEM MAKSATIYLA BIR CAM BIRAKILMISMIŞ...
şadırvanın hikayesi
Ulu
Caminin ortadaki kubbesinin altında havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan
bulunur. Ulu Cami’nin özelliklerinden birisi olan şadırvanın yapılma
nedeni şöyle hikaye edilir: Cami yapımı için arazi istimlak edilirken,
şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçasının sahibi olan hanım,
arazisini satmak istememiş ve arazi zorla alınmış. Ancak daha sonra,
zorla alınan yerde namaz kılınmaz düşüncesiyle o yere şadırvan
yapılmıştır.
kabenin kapısı
duvarında
Yavuz Sultanın kendisine Mısır seferinde hediye edilen ve Ulucamiiye
kendi elleri ile astığı Kabenin örtüsü bulunmaktadır.
size dönen kabenin kapısı
duvarda kabe resmi bulunur ve siz hangi istikametten ona bakarsanız ,kapısı size doğru dönük gibi gözükür.Hızır hikayesi
somuncu
baba caminin yapıldığı sıra buraya gelir işçilere hayrına somun
dağıtırmış. somuncu baba bir gün gene orda ekmek dağıtırken(çok büyük
zaat) hızır a.s orda olduğu fark etmiş kolundan tutup sen hızırsın
anladım demiş eğer buraya gelip hergün namaz kılmanı istiyorum demiş
eğer söz vermezsen burdaki herkeze senin hızır olduğunu sölerim demiş
hızır a.s hergün geleceğine dair söz vermiş ama oda bi istekte bulunmuş
hangi vakit geleceğimi bana kalsın demiş bunun üzerin hızır a.s ulu
camideki vav harfinin önünde hergün gelip hangi vakit olduğunu
bilmiyoruz ama orda namaz kılıyormuş.eğer birgün ulu camiye giderseniz
namaz kılıcak olursanız mutlaka vav harfinin orda namaz kılın belki
hızır a.s birlikte namaz kılarsınız
vav resmi rivayeti
Bursa'daki
tarihi Ulu Cami'nin duvarında hat sanatıyla yazılmış, tezhiple
süslenmiş ''vav'' harfinin önünde Hızır Aleyhisselam'ın namaz kıldığı
rivayeti, vatandaşların yoğun ilgisini çekiyor.
Rivayetin yaygın
olması nedeniyle birçok kişi, dualarının kabul olacağı düşüncesiyle
''Vav'' tablosunun önünde namaz kılıyor, dileklerinin gerçekleşmesi için
tablodan minik parçalar koparıyor.
AA muhabirinin aldığı bilgiye
göre, Sultan Yıldırım Bayezit tarafından 1396–1400 yıllarında
yaptırtılan Ulu Cami, yaklaşık 600 yıllık geçmişiyle, inanç turizmi
açısından büyük önem taşıyor.
Mimarisi, ahşap işçiliği ve
içindeki yazı sanatları bakımından önemli eserler arasında yer alan Ulu
Cami'de bulunan hat sanatıyla yazılmış, tezhiple süslenmiş ''Vav''
harfi, halk arasında en fazla bilinen eser olarak dikkati çekiyor.
Arapça ''Vav'' harfinin ucunda ayrıca lale motifi yer alıyor.
Bursa
Müftüsü Mahmut Gündüz, duvarda asılı tablo şeklindeki bu harfin önünde
Hızır Aleyhisselam'ın namaz kıldığının rivayet edildiğini belirterek,
''Halk arasında bu rivayetin yaygın olması nedeniyle birçok kişi,
dualarının kabul olacağı düşüncesiyle harfin önünde namaz kılıyor,
dileklerinin gerçekleşmesi için minik parçalar koparıyor'' dedi.
Gündüz, Allah'tan başka kimseye ibadet edilmeyeceğini belirterek, şöyle konuştu:
''Bu,
bir batıl inanç. Dini olarak herhangi bir dayanağı yok. Rivayet bir
bilgi. Doğru değil. Vatandaşlara anlatıyoruz ancak vazgeçiremiyoruz.
Özellikle 'Vav' harfinin önünde namaz kılmak için Ulu Cami'ye gelenler
oluyor. Sözle koruma sağlayamadık. Parça koparılmaması ve el sürülerek
kirletilmemesi için tabloyu camla kaplattık.''
camideki içkinin hikayesi
Sultan
Yıldırım Beyazıt camii bitince Emir Sutan Hazretlerine "camii nasıl
oldu?,bir eksiğimiz var mı acaba?"diye sormuş. Emir Sultan da "Camii
çok güzel oldu sultanım ama meyhanesi eksik kalmış."demiş. Yıldırım
beyazıt o zamanlarda içki içiyormuş,bu cevaba çok şaşırmış ,üstelikte
bunu söyleyen peygamberimizin torunlarından biriyken.. "Nasıl böyle
birşey söylersin,hiç camiiye içki sokulur mu?Çok günah" demiş .
İstediği dersi vermek üzere olan Emir Sultan cevap vermiş hemen..
"sultanım sen insanın yaptığı mağbete içki sokmaya günah diyorsun
da,Yaradanın yarattığı bu vücuda içki yi nasıl sokuyorsun."demiş..
hacivat ve karagöz hikayesi
Daha
birçok hikaye;Hangisini anlatmalı . Demirci Kambur Bali ustayı tanır
mısınız. Ulucamii nin yapılışında çalışan ,arkadaşı Hacivat ile
işçileri güldürdüğü için öldürülen ve Türk gölge oyunun en önemli
karakteri olan bizi tanıdığımız ismi ile Karagöz'ü...
hikayeye
göre, karagöz ve hacivat, bursa da ki ulucaminin yapımında görevli iki
işçidir. camiyi kısa sürede bitirmek zorunda olan işçiler var güçleriyle
çalışmaktadırlar, çünkü padişah gelirde caminin bitmediğini görür ise
başta ustabaşı olmak üzere bilcümle işçinin boynunun vurulma tehlikesi
vardır. ama karagöz ve hacivat boş durmamaktadır ve sürekli
atışmaktadırlar birbirleriyle. bu atışmalar o kadar eğlenceli olur ki
diğer işçiler hatta çevrede ki halkta inşaatın yanına gelip onları
dinler. tabi ki caminin yapımı aksar bu oyalanmalar nedeniyle. ve
padişah seferden döner. caminin daha bitmediğini hatta yarısının bile
yapılamadığını görür ve tahmin edebileceğimiz gibi çok öfkelenir. hemen
sorumluların bulunmasını ister. herkes can derdindedir. karagöz ile
hacivat ın atışmalarını çok seven işçiler ve ustabaşıda olmak üzere
herkes bu çok konuşan ikiliyi suçlarlar. ve ferman verilir karagöz ile
hacivat ın kellesi kesilecektir. ki kesilir. ve karagöz ile hacivat ,
türk temaşa sanatında ki efsanevi yerlerini alırlar.
Ulu
Cami… Bursa’nın simgesi… İslam dininin en yüksek mertebeli
ibadethaneleri sıralamasında; Mekke’deki Mescid-i Haram, Medine’deki
Mescid-i Nebevi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa, Şam’daki Emeviye Camii’nden
sonra beşinci… Evliya Çelebi’nin deyimiyle Bursa’nın Ayasofya’sı…
Osmanlı’ya uzun yıllar başkentlik yapmış Bursa’ya Yıldırım Beyazıt’ın en
güzel armağanı… Anadolu Türk mimarlığının en büyük ilk camisi… Erken
dönem Osmanlı sanatının en önemli örneği… Ulu cami modelinin en gelişmiş
şekli… Her köşesi eşit detaylandırılarak Osmanlı mimarisinin kullandığı
genel etkiyi en iyi yansıtan abidevi eser…
Osmanlı Devleti’nin
dördüncü hükümdarı Yıldırım Beyazıt tarafından 1396- 1399 yılları
arasında mimar Ali Neccar’a yaptırılan Bursa Ulu Cami, Osmanlı’nın çok
sahnlı cami örneklerinden en mükemmeli. Yirmi kubbeli camide, on iki
sütunlu yirmi bölüm var. 3180 metre karelik iç alanıyla oldukça büyük
bir cami fakat bölümler ve sütunlardan dolayı azameti pek fark
edilmiyor. Ortadaki camlı kubbe (aydınlık feneri), bir taraftan cami
içinde bulunan şadırvanı örterken diğer taraftan da caminin
aydınlanmasını sağlıyor.
Restorasyon kapsamında onarımdan geçirilen
şadırvanın farklı şekillerde anlatılan bir hikayesi var. Rivayete göre,
caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlâkı sırasında bir Yahudi
kadın evini satmak istemeyince zorla alınmış. Gönül rızası olmadan
alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle de evin yerine gelen kısımda
şadırvan yaptırılmış…
Bursa Ulu Cami, Türkiye’de bulunan 80 ulu
camiden en bilinenidir ve ortasındaki şadırvanıyla da ünlüdür. Bir çok
kişi sadece bu camide şadırvan olduğunu zanneder. Halbuki ulu camilerin
ayırıcı özelliklerinden biri de içinde şadırvan bulunmasıdır. Yani
şadırvan Bursa Ulu Cami’ne mahsus değil, diğerlerinde de var.
Caminin
mermer kaide üzerinde yükselen minarelerinde tuğla kullanılmış. Taş
külâhlar ise 1889 yılına kadar ahşap üstüne kurşun kaplıymış. Bir
yangında tahrip olunca bu tarihten sonra taş olarak yenilenmiş,
üslûbunda da Barok kullanılmış… Hiç de iyi edilmemiş…
Bursa Ulu
Cami’nin içi bir hüsn-i hat sergisi gibi. Duvarlar ve kalın ayaklar
hatlarla bezenmiş. Camiye girişte ilk dikkat çeken unsur olan bu yazı ve
levhalar, zamanın ünlü hattatları olan Yesari Mehmet Efendi, Mehmet
Aziz Efendi, Mehmet Şefik Bey ve Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin de
aralarında bulunduğu 21 hattatın kaleminden çıkmış. Duvar ve sütunlarda
45’i levha, 87’si duvar yazısı olmak üzere 132 hat var. Bu hatlarda 3
adet sûre, 47 âyet, 3 ayrı tarzda Ayet’el- Kürsi, 14 hadis, 25’in
üzerinde tesbihat ve Esma’ül- Hüsna yazıları, Allah (cc), Muhammed (sav)
ve İslâm büyüklerinin isimleri, 2 adet şiir, 3 tane de beyit bulunuyor.
Bir
not: Onarım nedeniyle fotoğrafını çekemediğim büyük mihrapta, yanında
hattatın kaleminin de asılı olduğu, Mevlâna Hazretlerini hatırlatan
müsenna bir çift Allah Hû yazısı var. Mevlid-i Şerif’in yazarı Süleyman
Çelebi bu mihrapta namaz kıldıran ilk imamlardan biri olmuş.
Bursa
Ulu Cami minberinin dünyada bir benzeri yok. Kündekâri tekniğiyle çivi
kullanılmadan 6666 parçadan yapılan bu eser, ahşap sanatının güzel
örneklerinden olup Selçuklu’dan Osmanlı’ya geçişi simgeliyor… Yan
kanatlarındaki kabartma motiflerde, güneş sistemiyle kâinatı sembolize
eden ve caminin en önemli birimi olan bu sanat harikasını maalesef
çekemedim. Çünkü Haziran 2006’da başlayan restorasyon çalışmaları
gittiğim tarih 17 Mayıs 2008’de halen devam ediyordu.
Caminin
yirmi kubbeli oluşunun bir hikâyesi var. Rivayete göre Yıldırım Beyazıt,
Niğbolu Zaferi öncesinde savaşı kazanmak için dua etmiş ve yirmi cami
yaptırmayı adamış. Zaferden sonra damadı Emir Sultan Hazretleri’nin
tavsiyesiyle yirmi cami yerine yirmi kubbeli tek bir cami yaptırmış.
1402’deki Ankara Savaşı’nda Beyazıt’ın esir düşmesinden sonra Timur
camiyi ahır olarak kullanmış, 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin
yaktırmış, 1413’te Karamanoğlu Mehmet Bey’in kuşatması sırasında cami
tekrar yanmış. Onarımınıysa, Beyazıt’ın oğlu Çelebi Mehmet
gerçekleştirmiş ve cami 1421 yılında ibadete açılmış. 1855’teki büyük
depremde 17 kubbesi çöken cami, onarılarak 1862 yılında tekrar ibadete
açılmış. 1889 yangınında da hasar görmüş. Bütün bunlara rağmen günümüze
kadar ilk dönemki ihtişam ve dokusunu koruyarak gelebilmiş. Bugünlerde
de kapsamlı bir onarımdan geçirilen cami için Mehmed Muhyiddin Üftade
Hazretleri bir beytinde; “Ey büyük cami veya ey büyüklerin toplandığı
yer. Seni gece ve gündüz ziyaret edenlere müjdeler olsun.” Diyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder