Osmanlı Devleti ‘nin kuruluş döneminde türk-islam birliğinin sağlanması ve devletin manevi açıdan gelişmesinde büyük rol oynayan Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretleri, 1412 yılında Darende‘de vefatından sonra yetiştirdiği talebeleri ile Osmanlı Coğrafyası üzerinde etkileri devam etmiş bir gönül sultanıdır. Onun en büyük eseri şüphesiz halife olarak bıraktığı Hacı Bayramı Veli Hazretleridir. Bu dönemden itibaren Osmanlı Sultanları Somuncu Baba Hazretleri ‘nin talebelerine ve onun tesirindeki gönül ehline ayrı bir önem göstermiş, onların tavsiyeleri, nasihatleri ve himmetleri ile Devlet-i Âliyye büyümüş ve gelişmiştir.
Müderris Numan’dan Hacı Bayramı Veli ‘ye
Bayramiyye Tarikatı ‘nın pîri Hacı Bayramı Veli HazretleriH.753/ M.1352 yılındaAnkara‘da Çubuk suyu nehrinin kenarındaki Zülfazl ‘da (Günümüzde Solfasol Mahallesi) doğmuştur. Asıl adı Numan‘dır. Babası Koyunlucalı Ahmet ,annesi Fâtıma Hanım ‘dır. Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin annesine ait mezar Ankara Esenboğa Yolunda Hasköy Dörtyol mevkiinde Solfasol köyüne dönülen kavşakta Nebahat Taşkın İlköğretim Okulu önünde bulunmaktadır.
Hacı Bayramı Veli Hazretleri çocukluk yıllarından itibaren ciddi bir eğitim görmüştür. Gençlik yıllarında medrese eğitimi almış bu dönemde Tefsir, Fıkıh ve Hadis gibi şer’î ilimlerin yanında, Matematik, Felsefe, Arapça, Farsça ve Edebiyat gibi aklî ilimleri de tahsil etmiştir. Öğrencilik hayatından sonra Ankara’da Melike Hatun isimli bir hayırseverin yaptırdığı Kara Medrese ‘de müderrislik yapmıştır. Medreseler günümüzün üniversite ve fakülteleridir. Burada ders veren müderrislerin unvanı günümüzün profesör unvanıdır.
O dönemde Kayseri‘de bulunan Şeyh Hamîd-i Velî Somuncu Baba Hazretlerinin davetiyle Kayseri’ye giden Müderris Numan Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerine intisab ederek tasavvuf deryasına dalmıştır. Bu ziyaretin Kurban Bayramı‘na denk gelmesi dolayısıyla mürşidi Bayram adını vermiş¸ adı o günden sonra “Bayram” kalmış; şiirlerinde de bu ismi mahlâs olarak kullanmıştır. Somuncu Baba’ya intisap ettikten sonra tasavvuf yolunda kemâle ermiş¸ sohbetlerinin bereketi sayesinde de birçok kimse yüce mertebelere ulaşmıştır.
Somuncu Baba ile Hacı Bayramı Veli
Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba HazretleriHacı Bayram-ı Veli’ye zahir ilminin ve batın ilminin derecelerini göstermiş, ikisi arasında bir seçim yapmasını söylemiştir. Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri tasavvuf yolunu seçmiş ve Müderrisliği bırakarak eğitimine Somuncu Baba Hazretlerinin yanında devam etmiştir. Onunla birlikte Bursa, Aksaray, Mekke, Medine ve Darende ziyaretlerinde bulunmuştur. Bursa‘da kaldıkları yıllarda Hacı Bayramı Veli Hazretleri Çelebi Sultan Mehmed Medresesi‘nde dersler vermiştir.
Bursa Ulu Camii‘nin açılışında manevi sırları ortaya çıkan Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin Bursa’dan ayrılmasıyla şeyhi ile birlikte önce Aksaray’a ardından da Hac ziyareti için Mekke ve Medine‘ye gitmişlerdir. Hac ziyaretinden sonra Darende‘ye yerleşen Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri kendisinden sonraki irşad görevinin Hacı Bayramı Veli tarafından devam edeceğini bildirmiş ve kendisini Ankara’ya görevlendirmiştir. 1412 yılında Darende’de vefât eden Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretlerinin cenaze namazını Hacı Bayramı Veli Hazretleri kıldırmıştır.
Hacı Bayram Veli döneminde Anadolu
Hacı Bayram-ı Velî döneminde¸ Anadolu’da siyâsi karışıklıklar hat safhadadır. Böyle bir ortamda¸ Hacı Bayram-ı Velî‘nin müderrisliği bırakıp tasavvuf yolunu seçerek halkı ahlâkî yönden diriltmeye çalışması Osmanlı Devleti’nin yeniden inşasını sağlamıştır. Ankara savaşından sonra fetret dönemine giren Osmanlı; Çelebi Mehmet ve 2.Murat Han döneminde toparlanarak tekrar yükselişe geçmiştir. Böylesine bir dönemde Ankara’da insan yetiştirme derdiyle uğraşan Hacı Bayramı Veli Hazretleri Anadolu Türk Birliğinin yeniden sağlanmasında en az politik ve askeri güçler kadar etkili olan Anadolu sufilerinin en önemlilerinden biridir.
Hacı Bayramı Veli ve Sultan 2.Murad Han
Bayramiyye Tarikatı ’nın Osmanlı Devlet’inin ortasından Ankara gibi bir yerden Anadolu’nun çeşitli yerlerine kısa sürede hızlı bir şekilde yayılması ve insanları etkileyen güçlü bir ekol haline gelmesi, 1421 yılında tahta yeni oturan Sultan 2. Murad’ın dikkatini çekmiştir. Bu sebeple Hacı Bayram-ı Velî’yi soruşturmak amacıyla Edirne’deki sarayına çağırmıştır. Hacı Bayram Veli, 1421 yılının Temmuz ayında talebelerinden Akşemseddin ile beraber Osmanlının Pâyitahtı Edirne’ye gitmiştir. Hacı Bayramı Velî’nin Edirne’de Sultan II. Murad ile görüşmesi, sohbet etmesi ve gösterdiği manevî olgunluk, sultanın takdirini kazanmasına vesile olmuştur. Yüz yüze gerçekleşen bu görüşmeden sonra Sultan II. Murad, Hacı Bayram Velî’ye alaka göstermiş, Eskicami’de vaaz vermesini rica etmiş, onun adına vakıflar, zâviyeler ve mahalleler kurdurarak iltifat etmiştir. Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin Edirne Eski Cami‘de vaaz ettiği kürsü, yaklaşık 6 asırdır ona duyulan saygıdan dolayı kullanılmamaktadır. Kürsü üzerinde osmanlıca olarak “Makam-ı Hacı Bayram Veli” yazmaktadır.
Hacı Bayram Velî Hazretleri, Sultan 2. Murad’ın yaptırdığı Uzunköprü’nün temel atma töreninde dua etmek amacıyla ikinci kez Edirne’ye gitmiştir. Dönemin önemli mutasavvıflarından Emir Sultan Hazretleri’nin vasiyeti üzerine cenaze namazını kıldırmak için 1429 yılında Bursa’ya giden Hacı Bayramı Veli Hazretleri, Bursa’dan Edirne’ye geçerek henüz yeni doğmuş Fatih Sultan Mehmed’i de görmüş ve kendisine dua etmiştir. İstanbul’un fethi ile ilgili dua isteyen Sultan 2.Murad Han’a; fethin Sultan Mehmed’e ve talebesi Akşemseddin’e nasib olacağını müjdelemiştir.
Sultan 2.Murad Han¸ Hacı Bayram-ı Velî‘nin yaptığı hizmetlere nazaran Bayramiyye Tarikatı mensuplarından vergi alınmamasını emretmiştir. Hacı Bayram’ın Ankara’ya dönüşünden ölümüne kadar geçen yaklaşık 10 yıllık sürede Bayramiyye Tarikatı gelişmiş¸ devlet de faydalı gördüğü bu tarikatı çeşitli vesilelerle desteklemiştir.
Bayramiyye Tarikatı ve Halifeleri
Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri, manevî eğitimini tamamlayıp irşad vazifesi ile görevlendirildikten sonra ömrünün sonuna kadar müridlerinin terbiyesi, Allah ve Hz. Peygamber sevgisi, insanların doğru yolu bulması, helal rızık kazanmanın yollarının gösterilmesi, zikir ve sohbet ile meşgul olmuştur. Burada Halvetî ve Nakşbendî tasavvuf öğretilerini bir arada toplayan yeni bir tasavvuf ekol ile Anadolu’nun manevî ıslahına başlamıştır. Kurduğu bu yeni ekol, kendi adına izafeten Bayramiyye ya da Bayramilik olarak tanınmıştır.
Her büyük mutasavvıfın hitap ettiği kitle ve toplum içinde yaptığı hizmetler itibariyle öne çıkan bir yanı vardır. Bu durum Hacı Bayram-ı Velî ‘de şöyle tezahür etmiştir: O her zaman halkın içinde olan bir Sûfidir. Çevresinde toplanan insanların büyük bir bölümü ziraatla uğraşan insanlardır. Bunlara yine bir meslekle iştigal eden esnafı da ilave edebiliriz. Böylece o¸ öncelikle çiftçi ve esnaflar arasında yaptığı irşatla bir âhi şeyhi vasfı kazanmıştır. Bunun anlamı şudur;
Hacı Bayram-ı Velî¸ hitap ettiği zümre itibariyle Orta Asya’dan gelen Türk göçerlerin yerleşik hayata geçmesini sağlamış¸ böylece Anadolu’da Türk birliğinin tesisinde¸ Anadolu’nun iktisadî bakımdan gelişip kalkınmasında önemli bir rolün sahibi olmuştur. Dahası bu faaliyet neticesinde Anadolu’nun iktisadî hayatı bunu bir derviş ahlâkı ile yapan insanlar vasıtasıyla sağlam temeller üzerine kurulmuş¸ bu da devletin bu anlamda güçlenmesine imkân hazırlamıştır. Zira onun yetiştirdiği dervişler el emeği ile geçinmeye yani toprağı işlemeye ve el sanatlarına yönlendirilmiş kimselerdir. Bu manada kendisi de onlara buğday¸ arpa¸ burçak yetiştirerek örnek olmuştur. İmece usulünü hayata katarak birlik içinde hareket etmenin amelî dersini de vermiştir.
Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri¸ sağlığında iken tarîkatını yaymak üzere çeşitli bölgelere halifeler yollamıştır. Onun yetiştirdiği kimseler¸ hem tasavvuf eğitiminin hem de tekke ve halk edebiyatının önde gelenlerindendir. Yazıcızâde Mehmet ve Ahmet Bican¸ Eşrefoğlu Rûmî¸ Bursalı Ömer Dede ve Akşemseddin bunlardandır. Bayramiyye tarikatı Hacı Bayramı Veli’nin vefatından sonra yetiştirdiği talabeleri vasıtasıyla çeşitli ekollere ayrılarak varlığını uzun müddet sürdürmüştür.
Hacı Bayramı Veli’nin Vefâtı ve Türbesi
Hacı Bayramı Veli Hazretleri H.833 / M.1430 yılında Ankara’da vefat etmiştir. Cenaze namazını Akşemseddin Hazretleri kıldırmış, sağlığında iken inşa edilen Tekkenin güney tarafına defnedilmiştir. Vefatından sonra tekkenin güney duvarına bitişik olacak şekilde günümüzdeki türbe bölümü inşa edilmiştir. Kare planlı ve kubbeli bir yapı olan türbenin güneyinde Fazıl Paşa türbesi, batısında cami avlusu yer almaktadır. Türbeye giriş batı cephesindendir. Türbe içinde Hacı Bayram-ı Veli’nin sandukası ile birlikte dokuz adet sanduka bulunmaktadır.
Türbenin kurşun kaplı kubbesinin iç yüzeyleri zengin kalem işleriyle süslenmiştir. Kubbe eteğindeki yazıda kuşağında sekiz kez ‘ La ilahe illallahül Melikül Hakku-l Mübin ’ yazısı tekrarlanmıştır. Türkçe anlamı şu şekildedir; “Eserleriyle aşikar, hakiki mevcut ve yegane padişah olan Allah’tan başka ilah yoktur.“ Bu yazıların arasında kûfî yazı ile yazılan bir başka yazı içinde Celâl ve Nebî adları okunmaktadır.
Türbe kapıları müzede
Türbe yapısından günümüze kadar gelebilen, ancak bugün Ankara Etnoğrafya Müzesi ‘nde bulunan türbenin iç ve dış kapıları türbenin yapıldığı döneme ait olmaları yanında bir çok ahşap tekniğini bir arada bulundurması bakımından önemlidir. Kapıların her ikisi de türbe ile aynı tarihe yani 15.yüzyıla aittir. Oyma tekniği ile işlenmiş dış kapıda bir kitabe bulunur. Kitabede günümüz türkçesi ile şu ifade yer almaktadır: ‘Eğer dünya bir kişi için devam etseydi ( yaratılsaydı) onda ebedi kalacak kişi ancak Allah’ın Resulü ( Muhammed) olurdu.’
İç kapı diğerine göre işçilik kalitesi bakımından daha üstündür. Dikdörtgen kapı kanatlarının ortada kalan bölümlerinde dörder altıgenin içinde kûfî yazı ile Allah ve Muhammed yazılmıştır. Bu bölümün üzerindeki üst bölümlerde ise derin oyma tekniği ile her iki kanatta Arapça sülüs ile Yunus Suresi 62.Ayet yazılmıştır. Ayetin Türkçe meali şu şekildedir:
“Allah’ın o veli kulları varya ; işte onlar için ne korku ve ne de hüzün vardır. “
Hacı Bayramı Veli Camii
Tarikatlarda eğitimin yapılması için tekke adı verilen binalara ihtiyaç vardır. Bu tekkeler hem ibadet edilen hem de dini ve dünyevi ilimlerin tahsil edildiği mekanlardır. Hacı Bayramı Veli Hazretleri döneminde hizmetlerin daha fazla insana ulaştırılması gayesiyle günümüzde Hacı Bayramı Veli Camii ‘nin bulunduğu alana bir tekke inşa edilmiştir. Ankara’da Ulus Meydanındaki tepede Romalılar döneminde inşa edilmiş Augustus Tapınağı diğer ismiyle Ogüst mabedine bitişik şekilde inşa edilen ve sonraki dönemlerde oldukça onarım görmüş olan yapının ilk mimarı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur.
Taş kaideli, tuğla duvarlı ve kiremit çatılı bir yapı olan Hacı Bayram-ı Veli Camii kuzey- güney doğrultusuna derinlemesine dikdörtgen bir plana sahiptir. Yapının güneyinde Hacı Bayram-ı Veli Türbesi, doğusunda Ogüst tapınağı vardır. Yapının doğu cephesinde, eksenden kuzeye doğru kaymış basık yuvarlak kemerli dikdörtgen silmelerin kuşattığı bir kapı vardır.Bu kapının kuzeye doğru alt köşesinde son cemaat yerinde bulunan bir başka kapıda çilehaneye açılmaktadır.
Cami ve Türbede Restorasyonlar
Yapının en ilginç cephesi kuşkusuz batı cephesidir.kademeli bir görünüşe sahip olan bu cephe vaktiyle bir son cemaat yeri olarak yapılan ancak sonradan duvarları kapatılarak bir yan sahın haline gelmesi nedeniyle bu şekilde bir görünüş kazanmıştır. Caminin iki kademeli batı cephesinin hareme sonradan eklenen ikinci kademesinin güney yüzünde kapatılan kemer askılığının üst sağ ve solunda birer kitabe vardır. Biri Türkçe diğeri Arapça olan her iki kitabe de 1714 tarihinde yapılan onarımla ilgili aynı bilgiyi verir.Kitabelerde anlam olarak ;
‘Bu güzel ve mefharetli camii Allah’ın evliyâsından Hacı Bayram-ı Veli bina etti. Kuşluktan yatsıya kadar geçen zamanlarda harâb oldu. Hacı Bayram-ı Veli neslinden Şeyh Mehmet Baba, ihtimâmiyle büyük babasının camisini tamir etti. Tamirin hitâmını görenler şevk ile bu tarihi H.1126/ ( M.1714) söylediler’ yazmaktadır.
Kitabelerin üst kısmında dikdörtgen bunların üzerinde ise sivri kemerli iki pencere daha vardır. Üstteki iki sıra pencere arasında yeşil sırlı tuğlayı andıran boya ile sülus Kelime-i Tevhid yazılmıştır.
Hacı Bayram-ı Veli Camii minaresi, caminin kıble cephesine bitişik olan Hacı Bayram-ı Veli Türbesinin güney doğu köşesi ile organik bir bütünlük göstermektedir. Minare çoğunlukla Sultan camilerinde veya hanedan üyelerinin yaptırdığı camilerde olduğu gibi iki şerefelidir. Bunun açıklaması Hacı Bayram-ı Veli’ye duyulan saygı olmalıdır. Oldukça yüksek olan minare, ilk şerefe ile takiben daralan gövdenin üstündeki daha küçük ikinci şerefesi, petek ve konik külahla tamamlanır.
Hacı Bayramı Veli Camii’nde Süslemeler
Hacı Bayram-ı Veli Camii ahşap ve ahşap üzerine kalem işi süslemeleri yanısıra çini süsleme bakımından da oldukça zengin bir yapıdır. Yapıda eski ve yeni süslemeler oldukça yoğundur. Son olarak 1940 yılı onarımında kadınlar mahfili altındaki iç duvarlar hariç bütün iç cephe alt sıradaki pencerelerin üst hizalarına kadar mavi-beyaz çinilerle kaplanmıştır. Çinilerin bitiminden sonra duvara, kalemişi palmetli bir süsleme kuşağı ile geçilir. Yazı kuşağında Besmele’ den sonra İnna Fetahna Leke suresi yazılmıştır.Surenin devamında Ketebehü el fakir eş-Şeyh Muhammed şeklinde imza atılmış olup tarih yoktur.
Kalıplama tekniği ile yapılmış olan stalaktit alçı mihrap, duvarın 1/3’ünü kaplar.Form ve boyut olarak Ankara Aslanhane Camii mihrabını, malzeme olarak diğer 17. ve 18. yüzyıl Ankara mescidlerini hatırlatır. En dışta stalaktitli bir silme ile çevrili olan mihrabın üst kısmı palmet motiflerinden oluşan mazgal benzeri bir görüntüye sahiptir. İçeri doğru ikinci bordürde Kelime-i Tevhid tekrarlanır. Üçüncü bordür birbirleriyle kesişerek çoğalan yıldızların meydana getirdiği geometrik bir süsleme ile doldurulmuştur. Dördüncü ve son bordürde ise nesih yazıyla yazılmış olan birbirini takip eden Kelime-i Tevhid yer alır.
Mihrap ve Minberdeki Süslemeler
Mihrap alınlığında Kur’an dan Surelerinin yazıldığı beş sıra nesih yazılı pano sıralanır. Bunlardan üç tanesinde Cin Suresi, 18. ayetten alınan ‘ veinne’lmesacide ve’la’tedu ma Allah’ı ahaden ’ yazısı vardır. Ayetin Türkçe meali şu şekildedir: “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.”
18.Yüzyıla ait Hacı Bayram-ı Veli Camii ‘nin taklit kündakâri tekniği ile yapılmış ahşap minberinin üzeri de kalemişi nakışlarla defalarca boyanmıştır. Minberin Ajurlu olarak işlenmiş merdiven korkuluklarının alt kısmındaki aynalıklar, oniki kollu yıldızlar ile aralarında kalan çokgenlerin birbirlerine ince çıtalarla birleştirilmeleriyle meydana gelmiştir. Tüm minber daha sonraki dönemlerde çeşitli şekillerde boya ile boyanarak süslenmiştir. Minberde herhangi yapım veya onarım kitabesi yoktur. Ancak yakın zamanlarda kapının taç kısmı ile aynalığın üzerinde ve şerefe altındaki panolarla pabuçluk kısmının üst kısmında üçer kitabede çeşitli dualar ve Kelime-i Tevhid yazılmıştır.
Hacı Bayramı Veli Çilehanesi
Bayramilik’te manevi olgunluğu elde etmek üzere kırk gün süre ile insanlardan ayrılıp küçük bir çile odasında kalıp Allah’ı düşünmek, O’na ibadet etmek, O’nu zikretmek, az konuşup susmak, az yemek, az uumak gibi uygulamalar büyük önem arz eder. Burada amaç zihnin Allah düşüncesi üzerinde yoğunlaşma yeteneği elde etmesidir. Bu uygulamanın temelinde Peygamber Efendimizin (sav)’in peygamberlik gelmeden önce Hira mağarasında bir süre insanlardan uzak kalması, yine Ramazan ayının son on gününde itikafa çekilmesi vardır.
Hacı Bayram-ı Veli Camii ‘nin alt katında bu amaçla inşa edilmiş bir çilehane mevcuttur.
Çilehanenin biri caminin doğu kapısına açılan ancak şimdi ızgara ile kapatılan, diğeri ise son cemaat yerinin doğu köşesinde olmak üzere iki asıl girişi vardır.Ayrıca caminin içinden de merdivenli bir girişi bulunmaktadır.Bu girişler kroki çizimde G1 ve G2 ile gösterilmiştir.Günümüzde girişler son cemaat yerinden yapılmaktadır. Çilehanenin bulunduğu alan cami gibi dikdörtgen planlıdır. Ancak bu dikdörtgen düzgün kenarlı değildir.
Taş duvarlar, beyaz badanalı ve sadedir. Süsleme yapılmamıştır. Odalardan ilki çeşitli amaçlarla kullanılabilecek bir giriş, diğeri abdest odasıdır.Günümüzde bu odalar ibadet amaçlı kullanılmaktadır. Çilehanenin çile odaları ilk odaya açılan düzgün olmayan bir koridor boyu sıralanmışlardır.Bunlar dört tanedir. En sondaki çile odası mihrabın altına oldukça yakındır. Düzgün olmayan kare planlı bu odaların havalandırma bacaları vardır.
Hacı Bayramı Veli Hazretlerinden Kıssalar
Zorla Gelen Misafirin Ağırlanması Böyle Olur
Akşemseddin Hazretleri Osmancık’ta müderris iken Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin nâmını duyar ve ona talabe olmak için Ankara’ya gelir. Ancak Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin dükkan dükkan dolaşıp halktan para topladığını görünce:
‘Evliya halka avuç açar mı, buralara boşuna gelmişim’ diyerek ;
Zeynüddin Hafi Hazretlerine öğrenci olmak için Haleb’e doğru yola çıkar. Haleb’e yaklaştığı sırada bir rüya görür. Rüyasında boynunda bir zincir takılmış zorla Ankara’da bulunan Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin eşiğine çekilmektedir. Zincirin ucuda Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin elindedir.
Bu rüya üzerine hata yaptığını anlayan Akşemseddin derhal Ankara’ya geri döner ve Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin nerede olduğunu sorar. Hasad zamanı olduğu için Hacı Bayram-ı Veli öğrencileriyle tarlada burçak hasadıyla meşguldür. Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri O’na hiç iltifat etmez ve Akşemseddin’de diğer öğrencilerle beraber burçak hasadı yapmaya başlar. Öğle olur, namazlar kılınır, yemekler hazırlanır, sofralar kurulur, herkes sofraya oturur, ancak Akşemseddin’e buyur diyen olmaz. O da bir köşeye çekilir bekler. Çok geçmeden köpeklere de yiyecek verilir ama O’na yine bir şey ikram edilmez. Akşemseddin de köpeklerle beraber yemek yemek üzere yere diz çökünce Hacı Bayram Veli Hazretleri hemen O’nu sofrasına çağırır. Çünkü gurur sınavını başarıyla geçmiştir. Sofraya oturunca; Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri gülümseyen tatlı bir yüz ifadesi ile şöyle der;
‘ Zincirle zorla gelen misafirin ağırlanması, işte böyle olur.’
Akşemseddin Hz.’leri daha sonra hocasının yanından hiç ayrılmaz. Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinden ne gördü ve duyduysa hemen inanır. Duyduklarının ve gördüklerinin hikmetini bizzat kendisi de anladığı için diğer öğrencilerden öne geçer. Bu sayede hem Fatih Sultan Mehmed’in hocalığını yapar hem de Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerine vekil olur.
Bir buçuk müridimiz vardır!
Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri Edirne’den Sultan 2.Murad’ın büyük iltifatlarıyla ve fermanıyla geri döner. Sultan bu fermanda Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin öğrencilerinin yalnız ilim ile meşgul olmaları için onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğunu bildirmektedir. Bunu duyan pek çok kişi Allah rızası için değilde sadece şahsi çıkar için gelip Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine öğrenci olmaya başlarlar. Sonunda devletin Ankara civarından topladığı vergilerde düşüş olur. Gelir azalınca Ankara’yı yönetmede bir takım mali problemler ortaya çıkar ve askeri düzen bozulur. Bunun üzerine Sultan 2.Murat Han , Hacı Bayram-ı Veli ‘den öğrencilerinin listesini rica etmek zorunda kalır. Hacı Bayram-ı Veli ‘de öğrencilerinden bugünkü Etnoğrafya Müzesinin bulunduğu Kanlıgöl’de toplanmalarını ister. Meydana büyük bir çadır kuran Hacı Bayramı Veli Hazretleri gelenlere hitâben:
– ‘Dervişlerim ,müridlerim… Bana; bugün Allah u Teâla’ye kurban günüdür. Canını,malını, bu uğurda feda etmek isteyen çadıra girsin!’ dedi.
Ve elinde bıçakla çadırın önünde beklemeye başladı. Bu sırada topluluktan bir erkek kalabalığı yararak içeri girdi. Arkasından Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri de girdi.Herkes ne olacağını merakla bekliyordu. Çadırdan dışarı oluk gibi kan aktığı görüldü. Ardından bir de kadın girdi. Yine dışarı kanlar aktı. Bunu gören halk dehşete kapılarak oradan kaçtı. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri içeri girenleri kesmiş değildi. Gece çadırın içine kimseden habersiz birkaç koyun bırakılmıştı ve kesilen koyunlardı. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri dışarı çıkarak Sultana bir mektup yazdı ve talebelerinin sayısının bir buçuk olduğunu bildirdi.
Edirne Eski Camii’deki Kürsü
Hacı Bayram-ı Veli Hz. Edirne’de kaldığı süre içinde sık sık Sultan 2. Murad ve vezirleriyle sohbet etmiş ayrıca halka da Eski Camii Kürsüsünden va’z etmişti. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine hürmeten va’z ettiği kürsü bugün bile kapalıdır ve kimse çıkıp va’z edememiştir. Üzerinde ‘Burası Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin makamıdır ’ yazılı Osmanlıca bir yazı bulunmaktadır.
Rivayete göre Sultan Ahmet Han (1.Ahmet) Edirne’ye gelir, camiyi gezer. Kürsünün neden kapalı olduğunu sorar, durumu anlatırlar. Cuma günü kürsüde va’z edeceğini söyler kürsünün açılmasını emreder. Kendisine bu geleneği bozmaması hatırlatılır. Ancak dinlemez kürsüye çıkar, Besmele çekip va’za başlamak ister ancak bir türlü dilini kıpırdatamaz. Cemaat bekler bekler… Bir süre sonra Sultan Ahmet bu işe hem şaşırır hem de pişman olup kürsüden iner. O günden sonra kürsüye va’z için kimse çıkmaz.
Bunu Biz İçelim Zararı Sahibine Olsun
Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin Edirne’ye davetinin ihbar neticesinde olduğu belirtilmişti. Sultan 2. Murad’la ilk görüşmesi sırasında ihbarı yapan vezir bir şerbet kasesinin içerisine kuvvetli bir zehir koyar. Daha sonra bu kaseyi içmesi için Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine ikram eder. Hacı Bayram-ı Veli Hz. de kaseyi alır, Besmele çeker ve ‘Bunu biz içelim zararı sahibine olsun’, der ve üç yudumda şerbeti içer. Vezir sanki kendi koyduğu zehiri içmiş gibi birden zehirlenme belirtileri gösterir ve şiddetli bir karın ağrısıyla yere yıkılır ve ruhunu teslim eder.
İstanbul’u Şu Beşikte Yatan Çocuk Feth Edecek
Sultan 2. Murad Han Hacı Bayram-ı Veli Hz. ile Edirne’de bulunduğu süre içinde sık sık görüşmüş O’na dünya ve ahiret hayatına dair merak ettiklerini sormuş tavsiye ve görüşlerini almıştı. İstanbul’un fethi Sultan 2.Murad Han için çok önemliydi. İstanbul; Peygamberimizin (sav):
– ‘Kostantiniyye mutlaka feth edilecektir,O’nu feth eden kumandan ne güzel kumandan, feth eden asker ne güzel askerdir’,
Hadisi Şerifi gereğince hep İslam komutanlarının rüyası olmuş ancak yapılan kuşatmalarla henüz alınamamıştı. Sultan 2. Murad ‘da Peygamberimizin bu övgüsünü kazanmak için İstanbul’u alma planları yapıyordu. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri ile bir görüşmesi esnasında bir beşik getirdiler Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin yanına itina ile koydular. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri beşiğe dikkatlice baktı ve Fetih Suresini orada bulunanların işiteceği bir sesle okumaya başladı.
Herkes hayretler içinde kalmıştı.Çünkü beşikte kim olduğunu bilmeden bu sureyi niçin okuduğuna bir anlam veremiyorlardı.Okumayı bitirdikten sonra;
– Sultan Bayezid Han ve sizin muhasaranız zamanında elden gelen yapılmıştır. Ancak fetih gerçekleşememiştir. Sultanım sen Konstantiniyye’yi alamayacaksın, ama mutlaka alınacaktır. Bunu ben de göremeyeceğim. Orası şu beşikte yatan çocuk ve bizim Akşemseddin tarafından alınacaktır’ dedi.
Sultan II.Murad Han bu büyük müjdeyi alınca çok sevindi. Beşikte yatan çocuk oğlu şehzade Mehmed’ti. Daha sonra Akşemseddin Hazretleri Şehzade Mehmet’in hocalığını yapmış ve 1453’de İstanbul’un fethi esnasında Sultan Mehmet’in yanında bulunarak hem Sultana hem de orduya manevi destek vermiştir.
Fetih günü ne zaman?
İstanbul’un Fethi taktiksel anlamda büyük bir askeri başarıdır. Büyük hazırlıklar yapıldıktan sonra kuşatma başlamıştı. Sultan Mehmet ordusunu üç kısıma ayırmıştı. İlk günlerde gönüllüler Bizans surlarına karadan saldırıyor denizden de donanma göstermelik hücumlar yaparak Bizans Ordusunu yerlerinde tutuyordu. Bu şekilde Bizans surlarının ve ordusunun yıpranması amaçlanmıştı. İleri ki aşamalarda Osmanlı Ordusuna yardıma gelen Türk Beyliklerinin (Karamanoğlu, Aydınoğlu, İsfendiyaroğlu) askerleri devreye girdi. En son aşama da ordunun asıl kuvvetleri savaşa katıldı. Bu ana kadar Osmanlı Ordusunun eğitimli birlikleri hiç savaşa katılmayarak yıpranmamışlardı. Ancak kuşatmanın uzaması ve bir netice elde edilememesi devlet adamlarını ümitsizliğe düşürmüştü. Bizanslılar su kuyularını zehirlemişti, ordunun suyu tükenmek üzereydi. Avrupa’dan asker ve erzak getiren gemiler Osmanlı Donanmasının müdahalesine rağmen şehre girmiş Bizanslılar bu yardımla büyük sevinç yaşamışlardı.
Bunun üzerine Sultan Mehmed Veziri Veliyüddin Ahmet Paşayı Akşemseddin Hazretleri’ne yollayarak; ‘Şeyhe sor, kalenin fethi ve düşmana zafer kazanma ümidi var mıdır? dedi. Akşemseddin cevabında fethin olacağına dair inancı belirtti. Sultan Mehmet bu cevapla yetinmedi vezirini tekrar yollayarak; ‘Vaktini tayin etsin’ dedi. Akşemseddin bir süre düşünmeye daldı. Başını eğip Allah Teala’ya yalvardı. Sonra; ‘Bu senenin Cemaziyelevvel ayının yirminci günü, seher vaktinde, inanç ve gayretle filan tarafa yürüsünler.O gün feth ola.Konstantiniyyenin içi ezan sesiyle dola’ dedi.
Akşemseddin Hz.’lerinin tarif ettiği yer bugünkü Topkapı surlarıydı. Akşemseddin Hz.’leri o gün bir çadır kurdurarak içeri kimsenin alınmamasını emretti ve Allah’a secdeye kapanarak dua etti. Gerçekten de o gün Osmanlı Ordusu sabah saatlerinde Topkapı surlarından şehrin içine girdi. Böylece İstanbul’un fethi ve Peygamber Efendimizin büyük müjdesi gerçekleşti.
Veren El Alan Elden hayırlıdır
Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerinin her sene ramazan ayında öğrencileri ile çarşıya çıkıp esnaftan, ticaret yapanlardan zekat ve sadakalarını topladığı, daha sonra bunları yardım amacıyla kullandığı Hacı Bayram-ı Veli’nin Hayatı bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştı. Yine bir ramazan ayında zekat toplamakta iken zengin bir ağa gelerek Hacı Bayram-ı Veli’yi ve öğrencilerini durdurdu. Belindeki kuşağı çözdü ve içindeki bütün altınları para toplanan keseye boşalttı.İçinden de Peygamberimizin ;
– ‘Veren el, alan elden üstündür .’ hadisi şerifini hatırlayıp, ben Hacı Bayram-ı Veli’den daha hayırlıyım diye düşünüverdi. Hacı Bayram-ı Veli Hz.’lerine O’nun bu hali malum oldu. Ve O zatı;
– ‘Hayır efendi, burada veren el, alan elden hayırlı değildir. Çünkü burada alan el kendine almıyor. Başkalarına dağıtmak için alıyor. Burada alan el, veren elden hayırlıdır diye ’ uyardı.
Hacı Bayram-ı Veli Kısaca Hayatı
Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin türbesi önünde yer alan kitabede, Hacı Bayramı Velinin Hayatı kısaca şu şekilde anlatılmıştır:
Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri(ks) 1352-1430
Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri 1352 (H.753) yılında Ankara’nın Zülfadl (Solfasol) köyünde dünyaya gelmiştir. Asıl ismi Nûman olup babasının ismi Ahmet’tir. Küçük yaşından itibaren ilim tahsiline başlayan Hacı Bayram-ı Veli, fıkıh, tefsir ve hadis gibi, dini ilimlerin yanında zamanın fen ilimlerinde de yetişerek, Ankara’daki Melike Hatun Medresesi’ne “Müderris” olmuştur. O’na Bayram adı , bir bayram günü kendisine intisap edip büyük manevi dereceler elde ettiği mürşidi Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba) tarafından verilmiştir.
Osman Sultanları; Birinci Murat Han, Yıldırım Bayezid Han, Çelebi Mehmet Han ve İkinci Murat Han devirlerini idrak eden, Hacı Bayram-ı Veli’nin bir müddet Yıldırım Bayezid’in sarayında bulunduğu da bilinmektedir. Hamid-i Veli veya Somuncu Baba adı ile anılan Şeyhi ile Hac dönüşünden sonra bir müddet Aksaray’da kalmış buradan Darende’ye gelmişlerdir. Buralarda tasavvuf yolunda, büyük mertebeler katetmiştir.
Şeyhi Darende’de kalırken kendisi Ankara’ya görevlendirilmiştir. Ankara’ya gelerek Halvetiliğin bir kolu olarak “Bayramiyye” tarikatını kuran Hacı Bayram-ı Veli’nin ismi vaaz, ders ve irşadları ile Ankara sınırlarını aşmış her tarafta anılmaya başlamıştır. Durmadan talebe okutmaya, kuvvetli ilim ve hitabetiyle, insanları Hakk’a davet eden Hacı Bayram-ı Veli, dervişlerine alın teriyle kazancın önemini anlatmış, onlarla birlikte çiftçilikle de uğraşmıştır.
Bayramiyye(Bayramilik) yoluna akın eden onbinlerce Hak aşığının gönlüne irşat ateşi yakarak, 15.yüzyıl mutasavvıflarının kudretli temsilcisi olan Hacı Bayram-ı Veli’nin yetiştirdiği meşhur şahsiyetler arasında damadı Eşrefoğlu Abdullah Rumi, Fatih Sultan Mehmet(1431-1481)’in hocası Akşemseddin(1390-1459) Bıçakçı Ömer Dede, Göynüklü Uzun Selahaddin, Yazıcızade Muhammed ve Ahmd Bican kardeşler, İnce Bedrettin, Hızır Dede, Akbıyık Sultan, ve Muhammed Üftade Hazretleri bulunmaktadır.
Edirne’deki sarayında Bayramilik ve şeyhi ile ilgili haberler kendisine de ulaşan Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in babası İkinci Murat Han (1403-1451) Hacı Bayram-ı Veli’yi sarayına getirtmiş, baş başa yaptıkları sohbetleri sırasında, onun manevi liyâkat, ve kerametlerini görünce, kendisine fevkalâde hürmet göstermiş, İstanbul’un fethinin beşikteki oğlu Şehzade Mehmet’e nasip olacağı müjdesini alarak tekrar Ankara’ya göndermiştir.
Anadolu’nun manevi çehresinin şekillenmesinde çok büyük emeği geçen Hacı Bayramı Veli 1430 (H.830) yılında Ankara’da vefat etmiş, kendi adı ile anılan, caminin avlusundaki türbesine defnedilmiştir. Bugün kabrini ziyaret eden binlerce kişi Hacı Bayram-ı Veli’yi vesile ederek yaptıkları duaların kabul olunmasını Cenab-ı Hakk’tan dilemektedir.
Hacı Bayramı Veli Şiirleri
Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri mürşidi Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretleri gibi eser yazmaktan ziyâde talebe yetiştirmekle meşgul olmuştur. Müderris olmasına rağmen eser yazmamış hatta “Muhammediyye” eserinin müellifi, Yazıcıoğlu, eserini kendisine takdim ettiğinde:
“Mehmet, bununla uğraşacağına bir gönül halketseydin; bir gönle girip onun terbiyesiyle meşgul olsaydın, daha iyi olmaz mıydı?”
diyerek bu konudaki düşüncesini dile getirmiştir. Yetiştirmiş olduğu talabelerinin yanı sıra günümüze kadar ulaşmış 4 şiiri bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder