1-ANADOLU –MEHMET EMİN YURDAKUL
Gençliğe
Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar;
Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar;
Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar;
Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar.
Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın:
Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın;
Derileri çatlak, bağrı kapkara,
Sağ elinin nasırında bir yara
Başında bir eski püskü peştemal
Koltuğunda bir yamalı boş çuval...
........................
-Ne o bacı?
- Ot yiyoruz, n'olacak! ..
-Tarlan yok mu?
- Ne öküz var, ne toprak...
Bugüne dek ırgat gibi didindim;
Çifte gittim, ekin biçtim, geçindim,
Bundan sonra...
- Kocan nerde?
- Ben dulum;
Kocam şehit, bir ninem var, bir oğlum.
- Soyun, sopun?
- Onlar dahi hep yoksul!
Ah Efendi, bize karşı İstanbul
Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi?
Taşraların hayvanlık mı nasibi? ..
........................
Hayır hayır, bu nasibi almak için doğmadın.
Onun için doğdun ki sen kadınlığın hakkiyle
Ocağının karşısında saadete eresin,
Göğsünü kabarttıran anneliğin aşkıyla
Evladına südün gibi pak duygular veresin.
Sen bir aziz yoldaşsın:
Senin sesin hayat için dövüşmeğe koşturur;
Senin sevgin vatan için fedakârlık öğretir;
Senin yüzün insan için bir merhamet duyurur;
Senin ile insanoğlu yeryüzünü şenletir.
Lakin bizler bu hakları unuttuk;
Kadınlığı hayvanlıkla bir tuttuk;
Ninen gibi sana dahi hor baktık;
Seni dahi garip, yoksul bıraktık! ..
........................
Kinler için karaları bağlıyan,
Zevkler için zelil sefil ağlıyan.
Acı gören, cefa çeken, ezilen,
Irzdan başka her şeyini veren sen!
Sen şu güzel vatanında cehennemde gibisin;
Gözyaşınla ıslattığın kanlı toprak üstünde
Sana her yer bir çöl gibi cıvıltısız, çiçeksiz;
'Ekmek' diye ağladığın sağır bir halk önünde
Sana herkes bir kurt gibi merhametsiz yüreksiz.
Senin her bir ümidin
Ayrılıksız, yoksulluksuz bir dünyaya kalmıştır,
Oraya ki masum çiftler hıçkırıksız yaşarlar;
O melekçe sevgilerle birbirini okşarlar;
Ve burada Allah bütün dilekleri yaratır?
Ne vakte dek gençliğine hakaret,
Bu ayrılık, bu gözyaşı bu ölüm? ..
Bu sert demir, bu ağır yük. bu zulüm?
Yazık, sana ağlamıyan şiire;
Yazık, sana titremiyen vicdana;
Yazık, sana uzanmayan ellere;
Yazık, seni kurtarmıyan insana! ..
........................
Ey vatanın bağrı yanık bucağı.
Hani senin bereketli hasadın,
Yeşil yurdun, mesut çatın, şen çiftin?
Hani senin medeniyyet hayatın,
Yolun, köprün, kazman, iğnen, çekicin?
Ey Türklüğün otağı!
Ne vakte dek bu acıklı sefalet,
Bu viranlık, bu inilti, bu kaygu?
Ne vakte dek bu uğursuz cehalet.
Bu taassup, bu görenek, bu uyku?
........................
Yazık, sana ağlamıyan şiire;
Yazık, sana titremiyen vicdana,
Yazık, sana uzanmayan ellere;
Yazık, seni kurtarmayan insana! ..
HAYAL ŞEHİR - YAHYA KEMAL BEYATLI
Git bu mevsimde, gurup vakti, Cihangir’den bak!
Bir zaman kendini karşındaki rü’yâya bırak!
Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan;
Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan;
O ilâh isteyip eğlence hayalhânesine,
Çevirir camları birden peri kâşânesine.
Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka
Benzer üç bin sene evvelki mutantan şarka.
Mestolup içtiği altın şarabın zevkinden,
Elde bir kırmızı kâseyle ufuktan çekilen,
Nice yüz bin senedir şarkın ışık mîmârı
Böyle mâmûr eder ettikçe hayâl Üsküdar'ı.
O ilâhın bütün ilhâmı fakat ânîdir;
Bu ateşten yaratılmış yapılar fânidir;
Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı.
Az sürer gerçi fakir Üsküdar’ın saltanatı;
Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;
Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına,
Ezelî mağfiretin böyle bir ikliminde
Altının göz boyamaz kalpı kadar hâlisi de.
Halkının hilkati her semtini bir cennet eden
Karşı sâhilde, karanlıkta kalan her tepeden,
Gece, birçok fıkarâ evlerinin lâmbaları
En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar’ı.
ANADOLU TOPRAĞI - ORHAN SEYFİ ORHON
Senelerce sana hasret taşıyan
Bir gönülle kollarına atılsam
Bende bir gün kucağında yaşayan
Bahtiyarlar arasına katılsam
Kadir Mevlam, eğer senden uzakta Bana takdir eylemişse ölümü Rahat etmem bu yabancı toprakta Cennette de avutamam gönlümü
En bakımsız, en kuytu bir bucağın Bence 'İrem Bağı' gibi güzeldir Bir yıkılmış evin, harap ocağın Şu heybetli saraylara bedeldir
Yalnız senin tatlı esen havanda Kendi milli gururumu sezerim Yalnız senin dağında ya ovanda Başım gökte alnı açık gezerim
Bir gün olup kucağına ulaşsam Gözlerimden döksem sevinç yaşını Sancağının gölgesinde dolaşsam Öpsem öpsem toprağını, taşını
BİZİM MEMLEKET-FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
İçinden tanırım ben o elleri, Onlar ki zâhirde vîrân olurlar; Ardıçlı dağları, çamlı belleri Aşanlar şi’rine hayrân olurlar.
Dökülür köpüklü sular yarından, Baharlar yaratır kışın karından; İçenler sihirli pınarlarından Şöyle bir silkinir, ceylân olurlar!..
Orada yaşayan erlerin içi Bir tasta yoğurur derdi, sevinci; Onlar ki sapansız, tarlasız çiftçi, Davarsız, kavalsız çoban olurlar.
Başıboş, kırlara salar tayını, Elinden düşürmez okla yayını; Ellerde bırakır zafer payını, Memleket yolunda kurban olurlar!..
5-URFA GECELERİ - HALİDE NUSRET ZORLUTUNA
Gök toprağa eğilir, yaklaşır, Sarardı onu şefkatli bir anne gibi. Karanlık, Ilık, yıldızlar iri iri. Ve uzakta çöl, ezeli bir sır!
Ilık karanlık şarkı söylerdi, Ay ışığı öperdi susamış toprağı. Kemanlar inler... Neyler duâ eder,
Ve güzel sesler avuturdu her derdi. Güzeldi bir güzel masal kadar Urfa’da yaz geceleri, Urfa’da saz Geceleri. O gecelere hasretim var, Hasretim var!
VASİYET - NÂZIM HİKMET
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü, ölürsem kurtuluştan önce yani, alıp götürün Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni. Hasan beyin vurdurduğu ırgat Osman yatsın bir yanımda Ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda. Traktörle türküler geçsin alt başından mezarlığın, seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu, tarlalar orta malı, kanallarda su, ne kuraklık, ne candarma korkusu. Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz, toprağın altında yatar upuzun, çürür kara dallar gibi ölüler, toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemişim ben daha onlar düzülmeden, duymuşum yanık benzin kokusunu traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Benim sessiz komşulara gelince, şehit Ayşe’yle ırgat Osman Çektiler büyük hasreti sağlıklarında Belki de farkında bile olmadan.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, -öyle gibi de görünüyor- Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni ve de uyarına gelirse, tepemde bir de çınar olursa taş maş da istemez hani...
YÖRÜK HASRETİ-AHMET KUTSİ TECER
Güneyde bir avuç toprağım, Bir evim, kışlağım olaydı, Baharda göçseydi otağım, Toros’ta yaylağım olaydı.
Onulmaz içimde bu yara, Şehirler dumandan kara, Çıkaydım dağlara dağlara. Bulutlar çardağım olaydı
Pınar obamızın nennisi, Çimen yatakların en iy'si Elimde her gün yenisi, Güneşler bayrağım olaydı.
Nolurdu göçseydi otağım, Çukurda olsaydı kışlağım, N’olurdu Toros'ta yaylağım, Güneyde toprağım olaydı.
BİR YOLCUYA-NECMETTİN HALİL ONAN
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda, İstiklal uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmed'in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed'in düşmanı boğduğu sele Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
BURSA'DA AKŞAM - ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI
Bugün de sonbahardan sürülüp doğdu akşam, Sarın yere indi koyu, serin gölgesi, Uludağ etekleri al ipekten bu akşam Düştü yeşil ovaya kubbelerin gölgesi...
Ufuklarda bu akşam ne sis var ne bu Selvilerin içinde bir alev Emir Sultan. İçten dualar gibi geçiyor sanki rüzgâr. Bir İlâhî adaya benzeyen Yıldırım’dan.
Ovada ince yollar gölgeleniyor işte, Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor. Güneşin son nûrundan bir damlacık içmiş de, Şu karşıki kulübe bir saray görünüyor...
.
|
|
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder