Yakın çevresi ile birlikte Pisidia yöresinin önemli yerleşim merkezlerinden birisi olan Isparta’nın tarih öncesi dönemlere kadar ulaştığı bilinmektedir.
Yörenin yerleşme tarihi Paleolitik (Eskitaş) Dönemle başlamaktadır. MÖ 2000’lerde ise Pisidya Bölgesi, Luvi ve Arzava topluluklarının yerleşme alanı idi. Hititler bir siyasi güç olarak ortaya çıktıktan sonra yöreye ilgi duymuşlar, ancak yüzyıllarca süren çatışmalara karşılık Arzava ülkesi üzerinde kesin bir egemenlik kuramamışlardır. MÖ 1200’lerde "Ege Göç Kavimleri" adı verilen topluluklar, Balkanlardan gelerek, Anadolu’nun siyasi yapısını bütünüyle değiştirdikleri gibi Arzava Ülkesi Konfederasyonu’nun da siyasi varlığına son vermişlerdir. Bu toplulukların en önemlisi Frigler, MÖ 8. yüzyıldan sonra, giderek güçlerini kaybetmiş ve MÖ 690’da bu topraklarda Lidya Devleti egemenliğini kurmuştur. Daha sonra Kimmer-Sapardailer sürekli akınlarla Lidyalıları oldukça zor durumda bırakmışlarsa da Isparta yöresinde uzun süreli bir yerleşik güç oluşturamamışlardır. Yöre, MÖ 546’da Perslerin egemenliğine girmiş ve MÖ334’e kadar onların egemenliği altında kalmıştır.
Bu tarihten sonra yöreye Büyük İskender egemen olmuştur. Hellenistik dönemde Minassos (Minasın), dikkati çeken bir yerleşme olarak görülmektedir. MÖ 323’te Büyük İskender’in ölümü üzerine, Isparta, sırasıyla Bergama Krallığı’nın, Seleukoslar’ın, son olarak da MÖ 190’da Romalıların yönetiminde bulunmuştur. Roma egemenliği MS 395’e kadar sürmüştür. 395 yılında Bizans egemenliği başlamış, Selçukluların Batı Anadolu’da denetimi kesin olarak ellerine aldıkları 1204 yılına kadar devam etmiştir. Roma yönetiminde Isparta’nın önemli yerleşme merkezleri Bayat (Selvecia Sidera), Uluborlu (Apollonia), Yalvaç (Antiokheia), Sütçüler (Sağrak-Adada), Şarkikaraağaç (Neopolis) ve Gelendost (Debenae)’dur. Roma İmparatorluğunun MÖ 395 yılında ikiyle ayrılmasından sonra, Bizans İmparatorluğuna bağlanan Isparta, VII. ve IX.yy.’da yapılan idari taksimata göre bir eyalet halini alarak bir din merkezi niteliği taşımıştır.
Isparta ve çevresi, Ortaçağda İslam Devletleriyle Bizanslılar arasındaki savaşlarda faal bir rol oynamıştır. 774 yılında Abbasiler döneminde güçlü bir Arap ordusu Isparta’yı almayı başardıysa da bir süre sonra Bizans birlikleri şehri geri almıştır. İslam devletlerinin Anadolu’ya akınları 10. yy.’a kadar sürmüştür. 8. yüzyıl başlarında kısa bir süre Abbasi yönetimine giren kentin adı, Arap kaynaklarında Sabart olarak geçmektedir.
Selçuklu tarihçisi, İbn Bibi, Isparta kalesinin ve vilayetinin Anadolu Selçuklu Sultanı III. Kılıç Arslan zamanında, 1204 yılında Selçuklular tarafından fethedildiğini yazmaktadır. Isparta merkezinde Selçuklulardan günümüze intikal etmiş, en eski Selçuklu eseri olan Ulu Cami 1299 tarihini taşımaktadır. İbn Bibi, burayı havası ve suyu ile meşhur bir vilayet olarak anlatmaktadır. Isparta yöresi 1300 yılında Hamitoğulları’nın egemenliği altına girmiştir. Hamitoğulları Beyliği döneminde Isparta’ya gelmiş olan ünlü Seyyah İbn Batuta, şehri bakımlı, zengin çarşıları olan, sayısız ırmak, bağ ve bostanları bulunan bir nezih belde olarak tanımlamaktadır. Hisarının yüksek bir dağ üzerinde olduğunu belirtmektedir. Hamitoğullan dönemi içinde kısa bir süre İlhanlı egemenliğine giren Isparta, tekrar Hamitoğulları egemenliğine girmiştir. Hamitoğlu Kemaleddin Hüseyin Bey, 1374 yılında yaptığı bir antlaşmayla, Isparta’yı Eğirdir, Karaağaç, Beyşehir, Seydişehir ve Yalvaç ile birlikte 80 bin altın karşılığında Osmanlı devletine vermiştir. 1390 yılında Kemaleddin Hüseyin Bey’in ölümüyle Isparta ve çevresi Osmanlı topraklarına kesin olarak katılmıştır. Osmanlı topraklarına katılan Isparta merkezi yönetime, merkezi Kütahya olan Anadolu Eyaletinin bir sancağı olarak katılmıştır. Bu yeni sancağın yönetimi Kutlu Bey’e verilmiştir. Kutlu Bey 1417 yılında Ulu Camiyi onartmış ve bu cami günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Zaman zaman Osmanlılarla Karamanoğulları arasında el değiştiren Hamitili, II. Murad döneminde kesin olarak Osmanlılara katılmıştır. Sancak beyliğine de Şarapdar İlyas Bey atanmıştır. Hamitili’nin kesin olarak Osmanlı mülkü olmasından sonra Isparta, sancağın merkezi olmuş ve bu idari statüsü Eğirdir ile birlikte yürütülmüştür.
Isparta’nın Hamitili Sancağı’nın merkezi olarak önem kazanması Kanuni Sultan Süleyman devrinden itibaren başlamıştır. Bu dönemde tutulan kayıtlar, Isparta’nın sosyal ve ekonomik durumunu açıklamaktadır. 1522 yılındaki kayıtlarda, Isparta’nın, Çeribaşı, Debbağlar, İskender, Cami, İğneci, Farsaklar, Gebran (Hristiyan Mahallesi), Mescid-i Suyuğa Bey, Mescid-i Faslullah, Mescid-i Stile, Mescid-i Karaağaç, Mescid-i Hocaoğlu, Dere, Yenice ve Doğancı adları ile anılan 17 mahalleye sahip olduğu görülmektedir. Dokumacılık, bağcılık, boyacılık son derece gelişmiş bulunuyordu. İdari, askeri görevlilerin tımarları yanında, kentte Padişah Haşları da vardı. 1568 yılındaki tahrirde ise Hocaoğlu Mahallesi tahminen bir başka mahalleye dahil olmuş, yeni kurulan İlisucu, Hacı Elfî, Evren, Yayla, Leblebici (Keçeci), Mescid-i Hacı İvaz ve Mescid-i Tevesoğlu mahalleleri ile birlikte mahalle sayısı 23’e çıkmıştır. Ayrıca Hristiyan Mahallesinin Zimmiyan adıyla bilindiği da görülmektedir.
Isparta, çalışkan sancak beyleri dönemlerinde önemli imar faaliyetlerine sahne olmuştur. Firdevs Bey zamanında Mimar Sinan eserleri arasında sayılan cami ve bedesten yaptırılmıştır. Firdevs Bey Camii veya Mimar Sinan Camii olarak anılan cami ile bedesten arası, cami vakfı arasta olarak hizmet vermiştir. Yine bu resmi devlet kaynaklarından anlaşıldığına göre Hamidili Sancağı’nın XVI. yüzyılın sonlarından itibaren asayişi bozulmaya başlamış ve Suhte İsyanları ile uzun süre uğraşmak zorunda kalınmıştır. Bu konuda gerek sancaktan merkeze, gerekse divandan sancağa yazılan yazılar, olayları aydınlatmakta ve alınan önlemler hakkında bilgi vermektedirler. Toprak yönetiminin bozulması Osmanlı Devleti’nin ekonomik yaşamını felce uğratmış ve bundan Anadolu halkı büyük zarar görmüştür. Bu durum aynı zamanda ordu düzenini de bozmuştur. Bu bozukluk Isparta’da açık olarak görülmektedir. 1571 tarihli emirden anlaşıldığı gibi, hizmete çağrılan piyadelerin hiçbiri görevi başına gelmemiş, bir kısmı kaybolmuş, bir kısmı firar etmiş ve sancağın yayaları 200 kişiye kadar düşmüştür.
Devlet bu asayiş sorununu çözmek için çeşitli kararlar almak zorunda kalmış ve asayişi bozanların küreğe konulması emredilmiş, fakat bu tür hareketler devletin bozulmakta olan durumuna paralel bir gelişme göstermiştir. Gerçekten bu yüzyılın sonlarında ve XVII. yüzyılın başlarında görülen "Celali İsyanları" ve bu ayaklanmaları izleyen "Büyük Kaçgunluk Devri"nde Isparta büyük zarar görmüş ve Isparta-Akşehir çemberi bu ayaklanmaların sonunda, ekonomik yönden gerilemeye başlamıştır. Bu ayaklanmaların önüne geçmek amacıyla görevlendirilen Kuyucu Murad Paşa’nın asayişi düzene koyma ve Celali ayaklanmalarını bastırma hareketi, kısa bir süre sonra Isparta’nın tekrar eski haline kavuşmasına yol açmıştır. Şehirde daha önce meydana gelen ayaklanmaların yanında sık sık görülen deprem ve su baskınları gibi afetler çeşitli zararlara yol açmıştır. 1706 yılında Isparta’yı ziyaret eden Fransız Paul Lucas, kenti yün, deri ve afyon ticareti ile zengin bir kent olarak nitelerken deprem ve su baskınlarından çok zarar gördüğünü de belirtmektedir. 1780 yılında Gölcük Krater Gölü’nün taşması ile meydana gelen büyük sel Tekke ve Yaylazade Mahallelerini tümüyle tahrip etmiştir.
Isparta 18. yüzyılın sonlarına doğru, Hamid Paşa’nın çabalarıyla yeni ve önemli tesislere kavuşmuştur. Isparta sancağı 19. yüzyıl boyunca oldukça sakin ve istikrarlı bir çizgide görülmektedir. Yüzyılın ilk yarısında, Mektubi Hulefasından Sait Efendi’nin 1831 yılında yaptığı nüfus sayımında Isparta’nın merkez kazada toplam erkek nüfusunun 6.310 olduğu görülmektedir. Isparta, 1846 yılındaki düzenleme ile kurulan Konya Vilayeti’ne bağlı Hamid Sancağı’nın merkezidir. O zamanki adı Hamidabad idi. Bu statüsü 1854 yılındaki düzenlemede de devam etmiştir. Isparta’da İdadi Mektebi, ilk kez Rüştiye olarak 1860 yılında şimdiki ordu evinin bulunduğu yerde ahşap ve üstü kiremit olarak yapılmıştır. 1867 Vilayet Nizamnamesine göre Konya Vilayetinde kalan Isparta Sancağı’nın toplam 6 kazası vardır. Bu kazalar, Isparta Merkez Kaza, Uluborlu, Havza-ı Karaağaç, Gölhisar-Kemire-Tefenni (birlikte bir kaza), Barla-Pavlu-Ağros-Eğirdir (birlikte bir kaza) dir. O dönemde Hoyran ile Yalvaç birlikte bir kaza olarak Konya Vilayeti’nin merkez sancağına bağlıydılar.
1877’deki idari yapılanmada Burdur’un ayrı bir sancak olarak ayrıldığı, Hamit Sancağı’nın Hamit Merkez Kaza, Eğirdir, Uluborlu, Karaağaç ve Yalvaç olmak üzere toplam 5 kazadan oluştuğu görülmektedir. 1877’deki idari yapılanmanın 1892 ve 1903 devlet salnamelerinde de aynı olduğu görülmektedir. 1869 Konya Vilayet Salnamesinde Isparta Merkez Kazasında Saçıkaralı Aşireti ile birlikte 11.560 nüfus ve 41 mahalle bulunduğu kayıtlıdır. 1877 Konya Vilayet Salnamesi’ne göre, Isparta Merkez kaza ve bağlı 12 köyde toplam 13.152 kişinin yaşadığı belirtilmektedir. Yine 1877 Konya Vilayet Salnamesinde Isparta merkez kazada 22 cami, 18 mescid, 1 mevlevihane, 23 medrese, 3 kütüphane, 3 Rum Ortodoks kilisesi, 1 Ermeni kilisesi, 6 han, 5 hamam, 542 dükkan, 5 fırın, 1 tabakhane bulunduğu kayıtlıdır.
1882 Konya Vilayet Salnamesine göre, Isparta Merkez kazanın nüfusu hakkında şu bilgiler yer almaktadır. 14.251 kadın, 13.905 erkek olmak üzere toplam 28.156 müslüman, 2.163 kadın 2.239 erkek olmak üzere toplam 4.402 Rum Ortodoks, 205 kadın, 346 erkek olmak üzere toplam 551 Ermeni Gregoryan dinsel dağılımı bulunmakta ve toplam 33.109 kişi yaşamaktadır. 1885 yılında yapılan bir tesbitte Isparta merkez kazada, 4.3561’i müslüman, 4.524’ü Rum Ortodoks ve 619’u Ermeni Gregoryan olmak üzere 48.704 kişinin yaşadığı belirtilmektedir.
Isparta, 1919-1923 arası Mütakere ve Milli Mücadele Dönemi’nde, işgal ve çatışmalardan sınırlı etkilenen, sayılı kentlerdendir. Isparta Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Mondros Mütarekesi günlerinde, Konya Vilayeti’ne bağlı Hamidabad Sancağı’nın merkezidir. Sancağın 1914’te 45.000 dolayında olan nüfusu, yöre Rumlarının birinci Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’a göçmeleri nedeniyle, 40.000’nin altına düşmüştür. Sancağın merkez kazası dışında dört kazası vardır. Bunlar; Eğirdir, Şarkikaraağaç, Uluborlu ve Yalvaç’tır. Başlıca ekonomik etkinliği gülyağcılık, halıcılık ve haşhaş üretimidir. Isparta’nın dış satımı da bu ürünlere dayalıdır.
İhtilaf Devletleri arasında paylaşıma ilişkin ön pazarlıkların sona erdiği ve Ege’de ilk Yunan işgalinin başladığı günlerde, Isparta yöresinin, İkinci Ordu Müfettişi Mersinli Cemal Paşa dışındaki hemen tüm mülki yöneticileri, Damat Ferit Paşa Hükümeti ile sıkı ilişki içindeydiler. Bunlar, İtilaf Devletleri’ne boyun eğme siyasetine bağlı olarak, gelişen işgallere karşı anılmaya değer bir tepki göstermiyorlardı. Eşraftan bazı kişiler ise Antalya’da İtalyan temsilcisi Marki Granti ile görüşüp, İtalyanları Isparta’ya çağırmışlardı. Buna karşın, eşraf ve yerel yöneticilerinin büyük çoğunluğu Anadolu topraklarının açık açık pazarlık konusu edilmesine tepki gösteriyorlardı. Yer yer başlayan işgalleri direnişle karşılamaktan yana bir tutum takınıyorlardı. Nitekim, halkı ölçülü davranmaya çağırmak üzere, Mayıs 1919 ortalarında Isparta’ya gelen Şehzade Abdurrahman Efendi, kasabada oldukça soğuk karşılanmıştır.
Yunanlıların İzmir yöresinde, İtalyanların da Antalya’daki işgalleri başlar başlamaz Isparta eşrafından ileri gelenler ivedilikle bir araya geldiler ve direniş yollarını araştırmaya koyuldular.
EĞER ŞEHİT DÜŞERSEM VE ESARET TEHLİKESİ OLURSA KARIMI VE 4 ÇOCUĞUMU ÖLDÜR
HAFIZ İBRAHİM DEMİRALAY VE MİLLÎ MÜCADELE ŞEHİTLERİMİZİN AZİZ HATIRLARINA
YIL: 1919… Antalya, Burdur, Konya işgal altında. Isparta Kahramanı Hafız İbrahim Demiralay, İşgal Güçleri Kuvvetleri Komutanı General EmiltonDuryani’ye haber gönderiyor: ‘Isparta’ya sakın gelmeyin. Biz Şehit olmadan, bu topraklara düşman çizmesi basamaz.’ (FOTOĞRAF: GAZİ İLE HAFIZ İBRAHİM DEMİRALAY) ÇOCUKLARIMI VURUN ‘Tehlike devam ediyor. Kayınbiraderim Mehmet’i aradım. ‘İcabında, ablasını, çocukları, Afşar tarafına; Yaka Köyü Dağları’na götür. Düşmana teslim zarureti olursa ‘hepsini öldürürsün’ dedim. TOPRAĞI BÖYLE KORUDUK Mehmet eve varmış, çocukları hazırlamış, tenbihatımı da söylemiş, ablası demiş ki: ‘Düşmana teslim olmakdan ise ölümü tercih ediyorum. Yalnız beni evvela öldür. Çocuklarımın acısına tahammül edemem’ Bu sözler Isparta’nın Kahramanı Hafız İbrahim Demiralay’a ait. İşte Tarih Araştırmacısı- Yazar Ömer Uyar’ın kaleminden Muktedir Demiralay Belgeseli: Hafız İbrahim Demiralay, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi ve Batı Anadolu’ya saldırılar üzerine Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdu. İl, ilçe ve köylerden gönüllü kuvvetler oluşturdu. İsmini de ‘ISPARTA MÜCAHİTLERİ’ koydu. Nazilli Cephesi’ne gönderdi. YUNAN KUVVETLERİ İLE SAVAŞTI 11 Temmuz 1920’de, 100 atlı; 200 gönüllü piyade er ile Birlik teşkil etti. Yunanlılar ile savaştı. Ekim 1920’de ise 3’ü atlı; 3’ü piyade, 1’i makineli tüfek takımından ibaret 7 Bölük’ten oluşan bir Alay kurdu. Ve bu tarihten sonra bu Alay, ‘DEMİRALAY’ olarak anılmaya başlandı. GAZİ İLE 17 YIL SÜRESİNCE ÇALIŞTI Hafız İbrahim Demiralay, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile de 17 yıl süresince çalıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin II, III, IV, V ve VI. Dönemi’nde Parlamenter olarak görev yaptı. 171 sayfalık Millî Mücadele Yılları başlığını verdiği hatıratında da Yasama sürecinde yaşadıklarını anlattı (FOTOĞRAF: HAFIZ İBRAHİM DEMİRALAY DENETİMDE) YAZIŞMALARI CUMHURBAŞKANLIĞI VE ATASE ARŞİVİ’NDE Isparta’nın Kahramanı Hafız İbrahim Demiralay’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Millî Mücadele yöneticileri ile yaptığı yazışmalar şu an Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde yer alıyor. Ayrıca o yazışmalar, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı’nda da korunuyor. TÜRKLÜĞÜME SEVİNİYOR VE BEKÂSINA DUA EDİYORUM Isparta’ya düşman çizmelerini bastırmayan; İşgal Güçleri Kuvvetleri’nin silahlarını alan Hafız İbrahim Demiralay, cephede de çarpışmıştı. Soyadını kurduğu Alay’dan alan Hafız İbrahim Demiralay, 23 Nisan 1925’te Kırmızı- Yeşil Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmişti. Hafız İbrahim Demiralay, Hatıratı’nda şöyle yazıyor: ‘Türklüğüme seviniyor ve bekâsına dua ediyorum. 171 SAYFA HATIRAT Hafız İbrahim Demiralay, Hatıratı 15 Mayıs 1936 Çarşamba günü yazmaya başlıyor. Son noktayı ise 1 Nisan 1937 Perşembe günü koyuyor. Hatırat, 19,5x 14 cm ebatlarında, orijinal çizgili. Hatıratı Eski Türkçe ile yazdı. 100 yapraklı defterin 171 sayfasını yazdı. Tamamı orijinal ve hiç kayıp yok. ISPARTA’DA İSTİKLAL SAVAŞI Hatırat, ‘Isparta’da İstiklal Savaşı’ başlığı ile başlıyor. Hatırat, bugün ‘Avukat Evi’ olarak kullanılan Hafız İbrahim Demiralay Konağı’nda bulundu. Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Öğretim Üyeleri ve öğrencilerinin Rölöve çalışması yaptığı sırada bulundu. Her sayfası satır satır okundu. Türkçe’ye çevrildi. Belgelerin bir kısmı da bugün Cumhurbaşkanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi’nde muhafaza ediliyor. Muktedir iseniz beni tevkîf ediniz Hafız İbrahim Demiralay: “Dâhiliye Nazırı Ali Kemal Bey’in telgrafı gelmişti. Şöyle yazıyor: ‘Her ne suretle olursa olsun, işgallere boyun eğitiniz, hilâfında hareket edenleri hemen İstanbul’da Divan-ı Harbe sevk ediniz.’ Mutasarrıf Talat Bey’e (O Dönem Hükümeti’nin Isparta’ya atadığı Vali) gittim. Gizli çetelerim de evi sarmıştı. Vaziyetim pek de dostâne değildi. Onlara silah patladığında evi ateşlemelerini emrettim. Mutasarrıf’a Padişah’ın Dâhiliye Nazırı olan Ali Kemal’i ve gönderdiği emri tanımadığımızı söyledim. Mutasarrıf’a ‘Muktedir iseniz beni tevkîf ediniz’ dedim. Bu; ruhumda taşıdığım bir fikrin ilk ve aleni tezahürü idi. Herkes hayret ve düşünceye daldı. Bu mütecâsirliğimi kimse ummuyordu. Ok yaydan çıkmış idi. Kalkmak istedim. Jandarma Kumandanı Tahsin Bey kolumdan tuttu.” (FOTOĞRAF: HAFIZ İBRAHİM DEMİRALAY'IN SİLAHLARI) Hafız İbrahim Demiralay ve Millî Mücadele Şehitlerimizin Aziz Hatırlarına Bu Millî Mücadelede Isparta’ya düşman çizmelerini bastırmayan Hafız İbrahim Demiralay ve Aziz silah arkadaşlarının destanıdır. 2 KEZ SUİKAST GİRİŞİMİNE UĞRADI Millî Mücadele Dönemi’nde İşgal Güçleri tarafından 1 kez silahla, 1 kez de Tayyare bombaları ile suikast girişimine uğrayan Hafız İbrahim Demiralay’ın cennet topraklarımıza kazandırdıkları karşısında bir Saygı Duruşu’dur. O’nu ve Aziz Şehitlerimizi minnet ve şükran ile yâd ediyoruz. ANAFARTALAR; ISPARTALI ASKERLER Hafız İbrahim Demiralay: “Ispartalılar! Atatürk’ün kumandasıyla Anafartalar’ın kahramanlık tarihinde yer tutan 35. Alay’ın efradı sizler idiniz. Bundan dolayı ve İstiklal Harbi’ndeki hizmetinizle hepinizi kutlamak isterim. İcap ederse yarın için aziz topraklarımızın şerefine, Atatürk’ün Cumhuriyeti’nin uğruna canlarımızı feda etmeğe sizlerden mîsak isterim.” (FOTOĞRAF: HAFIZ İBRAHİM DEMİRALAY'IN SİLAHLARI) EŞİMİ, ÇOCUKLARIMI VUR Hafız İbrahim Demiralay… ‘Eğer biz cephede Şehit olursak ve düşman Isparta’ya girerse eşimi ve 4 çocuğumu vur’ emri veren bir Kahraman İŞGAL GÜÇLERİNİN SİLAHINI ALDI Hafız İbrahim Demiralay. İşgal Güçleri Komutanı General EmiltonDuryani İlk ve 168 Süvari, Isparta sınırına geldi. Mutasarrıf ile görüşmek istediler. Hafız İbrahim Demiralay, Isparta sınırında General ve 168 süvarinin A’dan Z’ye tüm silahlarını aldı. ‘5 dakika kalacak Hükümet Konağı’nda. Bir bardak su bile ikram edilmeyecek’ emri verdi. İşgal güçleri, gerçekten söylenildiği gibi sadece 5 dakika Isparta’da kaldı. Silahları yoktu. Ve Burdur’a gönderildiler. Burdur sınırında hainlerin silahları teslim edildi. Hükümet’ten, Dâhiliye Nazırı’ndan, İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’ndan gelen ‘teslim olun, direnmeyin’ emirlerinin hiçbirine uyulmadı. Hafız İbrahim Demiralay, her zaman, ‘savaşmadan/ şehit olmadan bu topraklara düşman çizmeleri basamaz’ dedi. Dediğini de uyguladı. Yenice Köyü’nde suikast girişimine uğradı. Demiralay hatıratında şöyle yazıyor: “Odanın dağa karşı pencere önünde oturuyordum. Pencerede lamba da yanıyordu. Beni tasarrut eden firari Ramazan’ın attığı kurşun boynumun derisini yakıp karşıya mıhlandı. Lambayı söndürdüm. Çetelerimle, köylüler dağa aramaya çıktılar. Ramazan’ı yakaladılar. Karşıma diktiler. Birisini öldürmüş, firari imiş. Kabadayı bir delikanlı ıslâh-ı nef ederse belki nâfi (menfaatli) olur. Sebebini sordum, fütursuzca itiraf etti ve af diledi. Bilhassa çocuklarına acıdım, öldürmedim. Cepheye, demirciye gönderdi. Az ve çok hizmetle kuvâ-yi milliye affından istifade etti. Şimdi köyünde muhtarlık ediyor ve hizmet ehli olduğunu da gördüm.’ Okuduğunuz üzere suikastçi haini afetti. İkinci suikast girişimi ise Yunanlılar tarafından yapıldı. Gayeleri direnişin liderini kırmaktı. Tarihini diğer sayfalarda anlattığımız Damgacı Sokak’taki Konağa, Yunan harp teyyâresi bomba atmak istedi. Ancak bomba Kaymakkapı’dakimezarlığa düştü. Demiralay, bu olayı hatıratında şöyle yazacaktı: “Şükür ki hasar ve zâyiât yapamadı.” 1911- 1912’de Isparta İdadisi’nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği yaptı. Paşa babasından kalan arazide tarım ile meşgul oldu, Gülyağı ticareti yaptı. Bidayet Mahkemesi Üyeliği’nde bulundu. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ve Batı Anadolu’da saldırıya geçmeleri üzerine Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdu. YUNAN KUVVETLERİ İLE CEPHEDE SAVAŞTI İl, ilçe ve köylerden topladığı gönüllü kuvvetlerle ‘Isparta Mücahitleri’ni oluşturdu. Nazilli Cephesi’ne gönderdi. 23 Nisan 19020’de Isparta Milletvekili seçildi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gitti. 11 Temmuz 1920’de Isparta’da 100 atlı, 200 gönüllü piyade erle Birlik teşkil etti. Yunan kuvvetleri ile cephede savaştı. Ekim 1920’de 3’ü atlı; 3’ü piyade, 1’i makineli tüfek takımından ibaret, 7 bölüklü bir Alay kurdu. Ve bu Alay, ‘DEMİRALAY’ olarak anılmaya başlandı. Soyadını da işte böyle aldı. Kuvâ-yiMilliye’nin düzenli ordu içinde yer alması çalışmaları çerçevesinde emrindeki Demiralay ‘Mürettep Alay’ olarak 57. Tümen kuruluşu içinde yer aldı. Bu Alay’ın ismi Müdâfaa-i Milliye Vekaleti’nin 2 Kasım 1920 tarihli emri ile ’39. Alay’ oldu. Ocak 1921’de de Menderes Grup Komutanlığı emrine verildi. Hafız İbrahim Demiralay, Mart 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne döndü. Sağlık ve Sosyal Yardım; Millî Eğitim ve Dilekçe Komisyonları’nda görev aldı. 2, 3, 4, 5 ve 6. Dönem Milletvekili olarak görev yaptı. 29 Mart 1939 Ankara’da vefat etti. Naşı trenle Isparta’ya getirildi. 31 Mart 1939’da Kutlu Bey (Ulu) Camii’nden kaldırıldı. Gülcü Mahallesi’ndeki Mezarlık’ta toprağa verildi. İSTİKLAL MADALYASI Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Kodaman ve o dönem Okutman olan Hasan Babacan, Sanayici Dr. İnşaat Yüksek Mühendisi Şevket Demirel’in yayın desteği verdiği, finanse ettiği ‘Hafız İbrahim Demiralay’ın Hatıratı/ Isparta’da Millî Mücadele ile İlgili Belgeler’ isimli eserinde şöyle yazacaklardı: “Cephede fedakârca hizmeti nedeniyle Kırmızı- Yeşil Şeritli İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilmiştir. Madalyası 23 Mart 1925’te Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda ilk kez yapılan törende takılmıştır.” Hafız İbrahim Demiralay, ‘Isparta’da İstiklal Savaşı’ başlığı ile başladığı hatıratı 15 Mayıs 1936 Çarşamba günü kaleme aldı. Son noktayı ise 1 Nisan 1937 Perşembe günü koyuyor. Hatırat, 19,5x 14 cm ebatlarında, orijinal çizgili. Hatıratı Eski Türkçe ile yazdı. 100 yapraklı defterin 171 sayfasını yazdı. Tamamı orijinal ve hiç kayıp yok. (FOTOĞRAF: HAFIZ İBRAHİM DEMİRALAY'IN MEZARI) İLK SUİKAST’TAN YARALI KURTULDU HAİNİ İSE AFFETTİ Demiralay, Rumların ihanetlerini belgelediklerini zaman zaman birkaç Türk’ün de yoldan çıktığını anlatıyor. Özellikle de uğradığı ilk suikast girişimini. Demiralay, o olayda nasıl yaralandığını ve tetikçi haini nasıl affettiğini şöyle not ediyor: “Odanın dağa karşı pencere önünde oturuyordum. Pencerede lamba da yanıyordu. Beni tasarrut eden firari Ramazan’ın attığı kurşun boynumun derisini yakıp karşıya mıhlandı. Lambayı söndürdüm. Çetelerimle, köylüler dağa aramaya çıktılar. Ramazan’ı yakaladılar. Karşıma diktiler. Birisini öldürmüş, firari imiş. Kabadayı bir delikanlı ıslâh-ı nef ederse belki nâfi (menfaatli) olur. Sebebini sordum, fütursuzca itiraf etti ve af diledi. Bilhassa çocuklarına acıdım, öldürmedim. Cepheye, demirciye gönderdi. Az ve çok hizmetle kuvâ-yi milliye affından istifade etti. Şimdi köyünde muhtarlık ediyor ve hizmet ehli olduğunu da gördüm.’ (İTALYANLARA VERİLMİŞTİ: 30 EKİM 1918’DE İMZALANAN MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI İLE ISPARTA, İTALYAN NÜFUSUNA VERİLMİŞTİ. TARİH ARAŞTIRMACISI- YAZAR ÖMER UYAR, HİÇBİR İŞGAL KUVVETİNİN BU TOPRAKLARA AYAK BASAMADIĞINI İFADE ETTİ.) DİRENİŞİ KIRMAK İÇİN AÇIK HEDEF SEÇİLDİ BOMBALANDI İkinci suikast girişimini ise şöyle yazıyor: “Konya isyanından yakayı kurtaran Delibaşı; İstanbul’a oradan da İzmir’e, topladığı çapulcularla Afyon’da Yunanlılarla birleşmiş, Sandıklı’ya gelerek Isparta’ya akın için çok zorlamıştır. Ayrıca Yunan Harp Teyyâresi de üzerimize gelerek bizim eve attığı bombalar civârımızdaki büyük mezarlığa düşmüş, lehülhamd hiçbir hasar ve zâyiât yapamamıştır.” İŞTE DİRENİŞ BEYANNAMESİ Hafız İbrahim Demiralay, halkı Millî Mücadeleye şöyle davet ediyor: “Ey Müslümanlar; Isparta’yı da muhafaza ve müdafaa etmek üzere, hayatını, servetini, fî-sebilillah feda etmek farz-ı ayın olmuştur. Eski Yunan muharebesinde Dömeke Kalesi’ni 6 günde süngülerine itaat ettiren, Isparta Gazileri değilmidir? Çanakkale’de; Anafartalar’da aslanlar gibi çarpışarak düşmanın kızgın ateşlerine göğüs geren ve milletinin sebe-i ihtiramında namını şerefle yâd ettiren 36. Alay’ın efradı kimlerdir. Evet. Isparta kahramanlarıdır… Artık eli silah tutanları vazife-i vataniyeye davet ediyorum. Nusret-i İlahiye bizimledir.” (İTALYANLARA VERİLMİŞTİ: 30 EKİM 1918’DE İMZALANAN MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI İLE ISPARTA, İTALYAN NÜFUSUNA VERİLMİŞTİ. TARİH ARAŞTIRMACISI- YAZAR ÖMER UYAR, HİÇBİR İŞGAL KUVVETİNİN BU TOPRAKLARA AYAK BASAMADIĞINI İFADE ETTİ.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder