Adı Ülkesinin Tarihinden Çıkarılmak İstenen Adam: Ebulfez Elçibey
Adını duyamazsınız, birkaç kişi dışında anlatanı, bahsedeni bulunmaz. Hayatını vakfettiği, kanıyla, canıyla kurduğu ve ihtiraslarından sıyrılıp kimsenin yapmadığını yapıp makam, mevki ve kudreti bırakıp sıradan bir insan olarak köyüne döndüğü bilinmez. Hasretinden, sevdasından ve yılmaz mücadelesinden konuşulmaz. Adına destanlar, türküler yakılmaz. Ne ülkesinde ne de kardeş bildiği yaban ellerde heykelleri dikilmez. Az sonra okuyacaklarınız tarih sahnesinden silinmeye çalışılmış bir devlet adamının, bir özgürlük kahramanın hikâyesidir.
Doksanların sonunda Sovyetler dağılmaya başlayınca, ata yurdu Kafkaslar ve Ortaasya’da da Türk hakları hareketlenmeye başlar. Dağılan Sovyetlerin ardılı Rusya Federasyonu, eski Kafkas ve Ortaasya Sovyetlerinin kademeli bir ayrılığını öngörmektedir. Eski Sovyetlerin Ruslara sağladığı ekonomik ve siyasi liderlik görevini ikame etmek amacıyla 1991 yılında Bağımsız Devletler Topluluğu kurulur. Topluluk ile hem Sovyetlerin sonu ilan ediliyor hem de doğu halkları üzerindeki Rus imtiyazı sürdürülüyordu.
BDT, Rusya Federasyonu ve yıkılan Sovyetlerin hukuki yapıları netleşene kadar Sovyet topraklarında ardı ardına yeni ülkeler bağımsızlıklarını ilan ederler. Kazaklar, Özbekler, Türkmenler, Tacikler, Belaruslar ve diğerleri ardı ardına ulusal devletlerini kurarlar. Kafkaslarda da Gürcü, Ermeni ve Azeri halkları dağılan Sovyetlerin ardından ulusal bağımsızlıklarını ilan etmeye girişirler. Sovyet iktidarından yatışan Kafkas halkları arasındaki anlaşmazlıklar bu aşamada yeniden palazlanır. İşte bu karmaşada bir halk kahramanı ortaya çıkar ve çağına imzasını atar. Anlatacağımız onun hikayesidir.
Nahcivan Özerk Bölgesindeki Ordubad bölgesinin Kalaki köyünde, 24 Haziran 1938 günü Anadolulu Mehrinisa ile İranlı Kadirkulu’nun Ebülfeyz Aliyev[1] olarak dünyaya geldi. Elçibey soyadı daha sonra kendisine sevenleri tarafından yakıştırılmış, kendisi de bu ismi kullanarak benimsemiştir. Şah İsmail’e kadar dayanan soyu nedeniyle ailesinde Mir yada Seyid unvanını kullanacak çok kimseler vardı. Ama o maneviyattan çok beşeriyete önem verir. Nahçıvan’daki ilk eğitiminin ardından Bakü Devlet Üniversitesinde Arapça üzerinde yapar. Edebiyattan tarihe, ekonomiden politikaya kadar derin bir yelpazede kitaplar yazar. Üniversite yılları yoğun akademik çalışmalarla geçer. Kırkın üzerinde yazılmış kitabıyla arkasında derin bir külliyat bırakmıştır.
Üniversite yıllarında milliyetçi görüşleri ile tanışır. Önce Irak ardından da Mısır’da dil eğitimi ve tercümanlık amacıyla bulunur. Ancak Arap ülkelerinde geçirdiği yıllar, dünyanın ve özellikle Arap coğrafyasının aşırı politize olması ile dikkat çekmektedir. Altmışlı yılların başında Mısır’da geçirdiği yıllar süresince politika ile olan bağları iyice artmıştır. Ülkesinin geleceği hakkında zaten yüreğinde kopan fırtınaları artık reel politik söylemlere dökebilmektedir. Mısır’da Sovyetlerden gelen bir Müslüman olarak söylemleri oldukça tepki topluyordu. Mısır’ın o yıllardaki efsanevi lideri olan Nasır, Sovyetlerle ile inişli çıkışlı bir ilişki kurmuş, Batılı emperyalistlerin öngördüğünün aksine Ortadoğu’da Sovyet politikasını aksettirmiştir.
Altmışların sonunda doktora tezinin tamamlayan Elçibey, bir yandan da Mısır’da edindiği politik deneyimleri pratiğe dökmeye gayret ediyor. Arkadaşlarıyla gizli bir milliyetçi örgütlenme kurmaya çalışıyordu. Yetmişlerin sonunda artık iyice artan politize durumu karşısında Sovyet iktidarı önlem almak ihtiyacı duyar. Elçibey bir yıla yakın hapis ile cezalandırılır. Çıktığında politik faaliyetlerini sivil kitle örgütlerine kaydırır. Akademi çalışmalarıyla da eşgüdümlü bir çok dernek ve vakıfın kurulmasında ön ayak olur. Seksenli yıllarla birlikte ülkesinde artan miting ve gösterilerde ön saflarında yer alır. Bir halk cephesi kurulması fikrini ortaya atar. Doksanlara yaklaşan zaman içerisinde bir üniversite hocasından bir halk kahramanına evrilecekti.
1989 yılında “Azad Azerbaycan” sloganıyla hayata geçirilen ilk Halk Cephesi, Sovyetlerin zor günler yaşadığı Baltık Sovyetleri modelinin örnek alınmasıyla kurulur. Halk Cephesi’nin bütün dünyaca tanınmasına neden olan en büyük gösterisi, yüz binlerce Azeri’nin İran sınırına doğru yürümesidir. “Birleşik Azerbaycan” ve “Yaşasın Tebriz-Bakü” sloganlarıyla Sovyet ve İran yönetimleri arasında bölünmüş bulunan Azerbaycan halkı birlik ve beraberlik mesajı verirler. Gösteri çatışmasız bir şekilde biter ama yıllar süren Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesinde İran sınırının karşı tarafından karışık mesajlar gelir. İran Azerileri, Sovyet Azerileri ile bir kader birliğini öngörmüyor gibi görünmektedir.
Öte yandan dağılan Sovyetlerin en büyük mirasçısı Rusya’nın Azerbaycan politikası bambaşkadır. Neredeyse yüzyılın başından beri petrol kenti olan Bakü ve Azerbaycan, Rus ekonomisi için büyük bir önem taşımaktadır. Azerilerinin Sovyet sonrası bağımsızlık mücadeleleri, diğer Sovyet halklarının karşılaştıkları hoşgörü aksine Kızıl Ordu işgaliyle yanıtlanmıştır. 1990 yılının başlarından Kızıl Ordu askeri belki de son kez Bakü’ye çıkmış ve bağımsızlığın Azeriler için hiç de kolay olmayacağını göstermiştir. Elçibey’in yüklendiği sorumluluğun ciddiyeti ortadadır. Azerbaycan bir yandan ülkesindeki Kızıl Ordu varlığı, bir yandan diğer Sovyetlerdekinin aksine iktidarı devretmek istemeyen Azerbaycan Yüksek Sovyet’inin ayak direyişi ve bir yandan da Ermenistan’ın hak iddiası ile Karabağ’a asker yürütmesi ile uğraşmak zorundadır.
Ülkedeki Rus askeri varlığının baskıcılığında Azerbaycan Yüksek Sovyet Meclisi 1991’de seçim kararı alır. Seçimlerde Azeri milliyetçileri, ilk kez mecliste temsil şansı yakalar. Karabağ’ın Ermenistan ile işgali başlamıştır bile. Ancak Elçibey ve ülkesi iç siyasi karışıklıklardan işgal ile ilgilenememişlerdir dahi. Komünist Parti’nin lağvedilmesini isteyen Elçibey, konuştuğu meydanda dövülür. Gerçi hemen ertesi büyük bir yürüyüş ile Elçibey ve Azeri halkı Meclisi işgal etmiş ve bağımsızlığı getirmiştir ama bu Elçibey’in gördüğü bu tepki oldukça dikkat çekicidir. 1991 yılının sonunda yapılan halk oylamasıyla Azerbaycan halkı bu kez bağımsızlığa onay vermiştir. Bağımsızlık, halk oylaması ve cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi siyasi tarafların gerilmesine sebep olan işlemlerin arkasından Elçibey, siyasi rakipleri tarafından iktidardan uzaklaştırılır.
Ermenistan askerinin Azerbaycan ordusu karasında durmaksızın yürüyüşü devam etmektedir. Birçok trajik olaya da sahne olan ilerleyişinin siyasi yankıları ile oldukça vahimdir. Ordunun başındaki komutan cezalandırılmak yerine ödüllendirilmiş ve devlet başkanlığına getirilmiştir. Elçibey ve taraftarları Bakü’de gerçekleştirdikleri gösteriler ile yine iktidarı karıştırmıştır. Gösteriler sonucunda iktidarı Elçibey ve Halk Cephesi olmuştur ama Bakü’deki iktidar mücadelesi sırasında Ermenistan işgali alabildiğince vahşetiyle devam etmiştir. Türkiye medyası ayağa kalkmıştır. Gazeteler Birleşmiş Milletler ve Batılı devlet adamlarına postalanmak üzere hazırlanmış metinleri halka dağıtarak, Azerbaycan-Ermenistan savaşına dikkat çekmeye çalışmıştır. Bunca yaşanan sırasında Türkiye Cumhuriyeti konum almakta oldukça zorlanmış, dönemin kısıtlı iletişim ağlarıyla diplomasi yapmaya çalışmıştır. Ancak Türkiye’nin silahlar sahaya inmişken giriştiği bu beyhude konuşma çabasının işe yaramayacağı açıktı. Yaramamıştır da zaten, sorun daha da kilitlenmiştir.
Öte yandan Halk Cephesi’nin iktidarı geri almasından hemen sonrasında gittiği seçimlerde bir sürpriz daha yaşanacaktır. Bakü’deki kanlı oyunun safları arasında birisi daha katılacaktır. Nahcivan Sovyeti’nin başındaki Haydar Aliyev, Azerbaycan Devlet Başkanlığı için adaylığını açıklayacaktır. Türkiye gazeteleri “Aliyev, Aliyev’e karşı” gibi zeka pırıltısı manşetlerle çıkmıştır. Elçibey karşısına bir anda çıkan Haydar Aliyev’in Sovyetler Birliği’ndeki dikkat çekici kariyeri onu Azerbaycan politikasında oldukça ilginç bir konuma koymaktadır. Aliyev, Politbüroya kadar yükselebilmiş yegane Türk’tür ama komünist değildir, Rusların güvenini kazanacak kadar ketum bir kişiliğe sahiptir ama halkının da desteğine sahiptir, Elçibey ile ortak hareket ediyor gibi görünmektedir ama başkanlık için hevesini de gizlememektedir. Aliyev’in siyasi arenadaki egemenliği bu noktadan sonra kendisini hep hissettirmiştir.
Seçimleri kazanan Elçibey 7 Haziran 1992’de Azerbaycan’ın ikinci Cumhurbaşkanı olarak ilan edilir. Mücadelesinde son noktaya geldiğini düşünmektedir Elçibey. Türkiye basınında ise Elçibey’in Türkiye ile olan yakınlığını anlatmak için yapılmadık kelime oyunu kalmaz. Elçibey’e, Türkiye seyahatlerinde, Türkiye ile birleşmeyi isteyip istemediği dışında neredeyse başka sorulmaz. Elçibey, kendi ülkesinde iktidarı sağlayamadan, Türkiye ile birleşmekten falan bahsetmeye başlar. Ermenistan ile süregiden savaş hala bitmemiştir. Savaşın yoğunluğu inişli çıkışlı bir yapı sergilemektedir. Azerbaycan giderek ülkedeki Ermenistan’ın Karabağ işgalini kanıksamak zorunda kalacaktır. Savaş yoğunluğunun düştüğü 1993 yılının ortalarında Özal Elçibey’i ziyaret eder. Özal’ın gelişi ülkede büyük bir sevinç yaratır. Türkiye’nin yanlarında olduğunu bilmek Azerbaycan halkının hasretle aradığı bir duygudur.
Türkiye’nin Azerbaycan-Ermenistan savaşındaki ikircikli yapısına bir örnek vermek gerekebilir. Demirel’in başbakan, Özal’ın ise Cumhurbaşkanı olduğu 1992 yılında iki sağcı liderinin farklı Ortaasya vizyonu Türkiye’nin dış politikasının kısa aralıklarla dalgalanmasına neden olmaktadır. Demirel daha temkinli bir politika ile uzlaşmacı bir tavır sergilemekte iken Özal, atılımcı bir politika ile Demirel’den rol çalma güdüsü içindedir. Demirel’in şahsi çabalarıyla organize ettiği ilk Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi’ne Özal katılmamıştır. Yine aynı yıl düzenlenen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü toplantılarında Demirel’in dolaylı bir Azeri-Ermeni buluşması çabaları sonuçsuz kalmıştır. Özal daha sonra hükümetten bağımsız çıktığı Ortaasya turunda hükümetten bağımsız bir dış politika atağı gerçekleştirmeye çalışmış ama Özal’ın bu atağı hem kendisinde hem de Türkiye’de sağlık sorunları ortaya çıkarmıştır.
Kısa bir zaman sonra Özal’ın ölümü Türkiye’nin yine kendi içine çekilmesine ve Azerbaycan Ermenistan savaşının gündemden düşmesine neden olur. Cenazede iki ülke liderini bir araya getirmeye çabaları olsa da Ermenistan’ın sert tutumu bu çabaları sonuçsuz bırakmıştır. Bir yandan da Türkiye’deki Milliyetçi bazı grupların Azerbaycan’a ve Elçibey’e destek olma çabaları Türkiye hükümetleri tarafından ciddiye alınmaya başlar. Hatta durum artık basına kadar sızmış, Türkiye’nin gayri-nizami savaşçılarının Nahcivan üzerinden yeni bir cephe açacakları konuşulmaktadır. Ancak Elçibey’in Azerbaycan’dan çıkarttığı Rus askeri varlığının Ermenistan savaşında ters bir etti yarattığı açıktır. Türkiye’nin yada Azerbaycan’ın olası bir ters askeri yürüyüşü karşısında karşılarında sadece Ermenistan değil Rus askerini de bulacağı konuşulmaktadır.
Ancak yaşanacakları kimse sezememektedir. Savaştaki başarısızlıklar, ülke siyasetini karıştırmaya devam etmektedir. Elçibey’in Savunma Bakanı Suret Hüseyinov’u görevden alması ise ülkedeki kampların bir kez daha ayrışmasına neden olur. Hüseyinov, Gence’de Elçibey’e karşı isyan bayrağı açar. Elçibey bu noktada inanılmaz bir hata yapar ve Nahcivan Özerk Cumhuriyeti’ndeki Haydar Aliyev’i Bakü’ye davet eder. Aliyev, Bakü’de Elçibey aleyhine politika yürütmeye başlar. Bu arada Elçibey baba ocağı olan köyüne geri döner. Ne yapacağı beklentisi oluşmaktadır ama Elçibey yaklaşık bir on gün kadar suskunluğunu korur. Aliyev ise Bakü’de Meclis Başkanlığına getirilmiştir ve Hüseyinov Bakü’ye doğru yürüyüşe geçmiştir.
Bu noktada ülkede Elçibey’e karşı bir darbe girişimi olduğu açıktır ama Türkiye yine olayları okuyamamıştır. Bir iç savaş çıkacağı endişesi duyulmaktadır ama Elçbey’in arkasında ne rakipleri kadar bir toplum desteği ne de silahlı bir örgüt bulunmaktadır. Elçibey iktidar olduğu zaman boyunca ne ordunun ne de toplumun güvenini kazanamamıştır. Hüseyinov’un Bakü’ye kadar yürüyüşü sorunsuz geçer, her hangi bir direniş ile karşılaşmamaktadır. Meclis Başkanı Aliyev’in tutumu da bu durumda belirleyicidir. Elçibey, on günlük suskunluğun ardından Cumhurbaşkanlığı görevinin başında olduğu ve yakında Bakü’ye gideceğini söylediği bir basın açıklaması yapar. Ancak Aliyev’in planları bambaşkadır.
Aliyev, Hüseyinov’u başbakan olarak ikna ettikten sonra Cumhurbaşkanı seçilir. Elçibey bir iç savaş ihtimalinden çekindiği için bir kez daha Bakü’ye gidemez. Ülkesinde kardeşkanı dökülmesi istememektedir. Elçibey, beş yıla yakın aktif politikadan uzak durur. Kendisine yardımcı olması için Bakü’ye çağırdığı memleketlisi ve adaşı Aliyev, muhalif Hüseyinov’la birlik olmuş ve iktidarı ele geçirmiştir. Zaten iki yıl sonra Aliyev, Hüseyinov’dan da kurtulacak ve ülkede kendi hanedanlığını kuracaktır. Bugün de devam eden Aliyevler dönemi böyle başlamıştır. Elçibey ise bu süre zarfında Nahcıvan’daki baba ocağı ile ikinci vatan bildiği Türkiye arasında mekik dokumuştur. Türkiye’deki bir grup milliyetçinin başarısız darbe girişimi dışında Aliyev’in kendisine karşı gerçekleştirdiği darbeye karşı çıkmamıştır.
Elçibey 1997 yılında yıllar sonra tekrar Bakü’ye gitmiş ve aktif siyasete dönerek Aliyev’e muhalefet etmeye başlamıştır. Birleşik Azerbaycan için çalışmalar yapmış, Türk Hakları Asemblesi’nin başkanlığını üstlenmiştir. Aliyev’in artık tek adam olarak ülkeyi yönettiği bu yıllarda Elçibey eski etkinliğini yitirmiştir. Doksanlı yılların sonunda yakalandığı bir rahatsızlık nedeniyle giderek artan uzunluklarda Türkiye’de tedaviye gelmeye başlamış ve en son olarak 22 Ağustos 2000’de tedavi için bulunduğu Ankara’da vefat etmiştir. Azerbaycan’ın milli kimlik, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde büyük emeği olan bu değerli bilim insanı, düşünür, yazar ve politikacı ömrü boyunca başarıyı da başarısızlığı da, vefayı da vefasızlığı da görmüştür. Cumhurbaşkanlığı da yapmış, bir köyde sürgün acısı da tatmıştır. Arkasından gelenler neredeye adını tarihten silmeye kalkmış iseler de hem ülkesinde hem de vatan bildiği ülkemizde kulaktan kulağa nesilden nesile hikayesi aktarılmaya devam etmektedir. En azından küçük bir azınlık tarafından olsa da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder