25 Kasım 2017 Cumartesi

Kazakistan'da Rusya-Çin Rekabeti

Kazakistan'da Rusya-Çin Rekabeti

 Alp Yüce KAVAS 03 Eylül 2014


 Kazakistan, Avrasya’da Yeni İpek Yolu olarak ifade edilen ticaret ve enerji nakil güzergâhında stratejik bir konuma sahiptir. Özellikle Avrupa ile Doğu Asya arasında artan ticari ilişkilerle birlikte Kazakistan’ın Yeni İpek Yolu kapsamındaki coğrafi konumu öne çıkmakta, Rusya ve Çin petrol ve uranyum kaynakları açısından zengin olan bu ülke üzerinde etkili olmaya çalışmaktadır. Kazak karar alıcılar, Batılı devletleri yatırımlara teşvik ederek Rusya ve Çin’in Kazakistan üzerindeki etkisini dengelemeye çalışırken, bu teşviklerin Moskova ve Pekin’le ilişkilerine zarar vermemesine özen göstermektedir. Bölgesel ve uluslararası konjonktür, Kazakistan’ın denge stratejisini kolaylaştırmakta, ulusal çıkarları doğrultusunda daha rahat hareket etmesini sağlamaktadır. Bu analizde öncelikle Kazakistan'ın dış politikasına kısaca değinilmekte, Rusya ve Çin’in bu ülke için ne anlam ifade ettiği açıklanmaktadır. Daha sonra ise Astana'nın Moskova ve Pekin’le olan ilişkilerinin ekonomik ve askeri boyutları ele alınmakta, Kazakistan’daki rekabette iki büyük gücün birbirine kıyasla güçlü ve zayıf yönleri üzerinde durulmaktadır. Kazakistan’ın Dış Politika Vizyonu 1992 yılında bağımsızlığına kavuşan Kazakistan Cumhuriyeti’nin bu tarihten itibaren dış politikasını salt Moskova yerine çok eksenli bir boyutta sürdürmeyi hedeflediği ve bu hedefini kararlılıkla uygulamaya çalıştığı görülmektedir. Bu noktada Astana, Moskova ve Pekin ile ilişkilerinde ‘denge’ unsurunu gözetmeye özel önem atfetmektedir. Mayıs 2014’te Avrasya Ekonomik Birliği’ni kuran antlaşmaya imza atan ve 2015’te Avrasya Birliği’nin kurucu devletlerinden birisi haline gelecek Kazakistan’ın aynı zamanda 2001’den beri Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üye olması bu dengeli dış siyaseti sürdürmesini kolaylaştıran bir etkendir. Kazakistan’ın ayrıca 1997 yılında Asya Kalkınma Bankası’nın girişimiyle kurulan ve üyesi olduğu Orta Asya Bölgesel Ekonomik İşbirliği (CAREC) Programı bünyesinde Çin’le Batılı ülkeler arasında köprü kurma isteğini dile getirerek küresel oyuncular nezdinde öne çıkmaya çalıştığı gözlemlenmektedir. Kazak karar mercileri, bağımsız bir devlet olarak Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemin karmaşık ve esnek yapısına uygun biçimde, çok yönlü ve dengeli bir dış politikanın gerekli olduğunun bilincindedir. Nazarbayev, ülkesinin sahip olduğu maddi kapasiteleri ve aynı zamanda sınırlılıklarını dikkate alarak pragmatik ve işbirliğine açık bir imaj çizmeye gayret etmektedir. Bu bağlamda dış politika konseptinde BM başta olmak üzere uluslararası teşkilatlarla ortak hareket edilmesi, diğer devletlerin egemenlik haklarına ve toprak bütünlüklerine saygı gösterilmesine vurguda bulunulmaktadır. Kazak devletinin resmi duruşu, Rusya'nın Kırım'ı tartışmalı ilhakı sonrası Astana’yı zor durumda bırakmıştır. Bir yandan Avrasya Birliği'nin oluşturulması için Moskova ile ortak hareket eden Kazakistan, öte yandan etnik Rus nüfusun yoğunlaştığı sanayileşmiş kuzeydeki bazı vilayetlerde özellikle Nazarbayev sonrası süreçte Moskova'nın ve/veya yerel Rus milliyetçilerinin hak iddia etmesinden endişe etmektedir.(1) Kazakistan dış politikasının önceliklerine göz atmak ve iki bölgesel büyük güçle ilişkilerini masaya yatırmak açısından Dış Politika Konsept Belgesine kısa değinmekte yarar görünmektedir. 2014-2020 yıllarını kapsayan Kazakistan Dış Politika Konseptinde ülkenin hangi ana amaçlar doğrultusunda dış politika yürütmeyi hedeflediğine, stratejik önceliklere, ekonomi politiğe ve uluslararası ilişkilerdeki 'insani boyuta' değinilmesi uygun görülmüştür. Bu kapsamda Kazakistan genel anlamda bölgesel istikrarı ve neoliberal ekonomi politikalarını gözeten bir hareket tarzı sergilemektedir. Diğer taraftan ülkenin önemli bir enerji üreticisi ve aynı zamanda geçiş güzergâhında olması nedeniyle enerji güvenliği önemi haiz konular arasında sıralanmaktadır.(2) Astana’nın Moskova ve Pekin’e yönelik değerlendirmeleri ise kuşkusuz dış politika anlayışının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu noktada bölgesel bütünleşme hareketleri aracılığıyla Sovyet dönemine benzer biçimde tümüyle Rusya’nın nüfuzu altına girmiş bir Kazakistan ile Çin’in özellikle ekonomi ve ticari yöntemleri ön plana çıkararak Rusya’nın nüfuzunu kendi lehine en düşük düzeye indirgediği, bu yolla Kazakistan ekonomisini bütünüyle kendisine bağımlı kıldığı senaryolar Kazak karar alıcılar nezdinde 'en tercih edilmeyenler' niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla Kazak yöneticiler iki ülkeye dönük ilişkilerinin düzenlenmesinde bir tarafın diğerine bütünüyle üstünlük sağlamasını engellemeyi amaçlamaktadırlar. Bununla birlikte bu hedef aynı zamanda her iki ülkeyle de daha yakın boyutta ilişkilerin kurulması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Nitekim yukarıda değinilen Konsept belgesinde Kazakistan Cumhuriyeti'nin Rusya ile imzalanan İyi Komşuluk ve İttifak Antlaşması temel alınarak, siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel alanlarda bu ülkeyle işbirliğini sürdüreceği ve bu yolla ikili ilişkileri güçlendireceği beyan edilmektedir. Çin ise ilgili belgede ‘stratejik ortak’ olarak tanımlanırken, iki ülke arasında enerji yatırımları, teknoloji, ekonomi, ticaret, insani yardım, ulaşım, ziraat ve çevrebilim alanlarında işbirliği ve diyalogun geliştirilmesi ayrıca sınır ötesi su kaynaklarının ortak kullanımı öngörülmektedir.
Diğer taraftan Astana'nın dış politika öncelikleri açısından Moskova'nın ilk, Pekin'in ise ikinci sırada yer alması her iki bölgesel büyük gücün bu Orta Asya Cumhuriyeti üzerindeki nüfuzunu ortaya koymaktadır. İlgili belgede bir başka dikkat çekici husus ise Rusya ile olan ilişkiler daha genel düzeyde tanımlanırken Çin ile girişilen/girişilmesi hedeflenen işbirliği alanlarına daha ayrıntılı bir biçimde yer verilmiş olmasıdır. Bunun nedeni olarak Rusya ile tarihsel anlamda asimetrik ilişkilere maruz kalmış Kazakistan’ın Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerini önceden belirli bir çerçeveye oturtma gayreti biçiminde değerlendirilebilir.
 Rusya-Çin Rekabetinin Ekonomik-Ticari Boyutu Kazakistan'ın ekonomik yapısına kısaca göz atıldığında hidrokarbon kaynaklarının ve madenciliğin özel bir yer tuttuğu görülmektedir. Ülkede 2013 yılında kişi başına düşen GSYİH 14.000 doların biraz üzerindedir ve bu rakam ülke ekonomisinin diğer Orta Asya cumhuriyetleri üzerindeki üstünlüğünü ortaya koymaktadır.(3) Kazakistan ekonomisindeki refah seviyesinin yükselmesinde 11 Eylül terör saldırısı sonrası şekillenen küresel gelişmelere bağlı olarak dünya petrol fiyatlarında görülen belirgin artış etkili olmuştur. Örneğin Dünya Bankası tarafından ‘uluslararası fakirlik düzeyi sınırı’ olarak kabul edilen günde kişi başı 2,5 doların altında geliri olanlar dikkate alındığında 2001 yılında ülkede fakirlik oranı %41 düzeyindeyken bu rakam 2009’da %4’e inmiştir.(4) Kazakistan'ın 2013 yılı günlük toplam petrol üretimi yaklaşık 1,6 milyon varildir. Bahsi geçen günlük üretim miktarı yaklaşık olarak Orta Asya cumhuriyetlerindeki günlük toplam petrol üretiminin %83’üne, dünya genelindekinin de %2’sine tekabül etmektedir. Üretilen ham petrolün büyük ölçüde dışarıya ihraç edildiği dikkate alındığında petrol gelirinin ekonomik yönden sağladığı katkının boyutları daha iyi anlaşılabilmektedir. Ülkedeki 2013 yılı toplam doğalgaz üretimi ise yaklaşık 12,3 milyar metreküp tutarında gerçekleşmiştir ve üretilen miktarın büyük bir kısmı ülke içi tüketime ayrıldığından ihracata ayrılan bölümü oldukça sınırlı düzeyde kalmıştır.(5) Nükleer enerji ve silah sektörü açısından oldukça kritik bir maden olan uranyum üretiminde Kazakistan dünyada birinci sıradadır. Kazakistan'ın yerli nükleer enerji şirketi Kazatomprom 2013 yılında dünya uranyum üretiminin %21'ini tek başına gerçekleştirmiş, ülkenin toplam uranyum üretiminin dünya genel üretimindeki payı ise %38 olmuştur.(6) Bu durum Kazakistan'ı nükleer alanda stratejik işbirliğine uygun bir ülke konumuna yükseltmektedir. 2006 yılında Rusya ile Kazakistan nükleer alanda müşterek girişim (joint venture) anlaşmaları imzalayarak 10 milyar dolar tutarında yeni nükleer santral yapımı ile uranyum üretim ve zenginleştirme projelerini hayata geçirmeyi hedeflemiştir. Anlaşma kapsamında 2011’de Kazatomprom Rusya’daki Novuralsk uranyum zenginleştirme tesisinin %25’ine sahip olmuştur.(7) Ekonomik büyüme ve kalkınma hızına paralel olarak enerjiye ihtiyacı artan Çin ise nükleer enerji kapasitesini geliştirmeyi hedeflemektedir. Pekin yönetimi bu hedef doğrultusunda nükleer yakıt üretimi için kritik önemdeki uranyumu Kazakistan’dan doğrudan ithal etmek yerine bu ülkedeki uranyum madenlerinin keşif ve işletilmesine ortak olmaya, böylece nükleer enerjide hammadde bağımlılığını azaltmaya yönelmiştir. Çin Genel Nükleer Güç Grubu 2006-2007 yıllarında Kazatomprom ile nükleer enerji alanında stratejik işbirliğine yönelik anlaşmalar imzalamış, bu yolla Çinli enerji şirketi Kazakistan’daki uranyum madencilik sektöründe etkili olmayı amaçlamıştır. Diğer taraftan Kazatomprom da bu anlaşmalar sayesinde Çin’in en büyük uranyum ve nükleer yakıt tedarikçisi haline gelmiş, 2014 yılının ilk yarısında Kazakistan uranyum ihracatının %55’i Çin’e gerçekleştirilmiştir.(8) Kazakistan ekonomisinde enerji kaynaklarının özel bir yer teşkil etmesi nedeniyle enerji güvenliğinin sağlanması ve bölgesel istikrarın korunması oldukça önemlidir. Kazakistan’ın açık denizlere çıkışı olmaması, diğer ülkelere dönük enerji nakil hatlarının inşasını zorunlu kılmaktadır. Kazakistan Rusya’ya petrol ihracatını iki ana boru hattı üzerinden gerçekleştirmektedir. Bunların ilki Tengiz, Kaşagan ve Karaçaganak'taki kuyulardan çıkan petrolü Rusya'nın Novorossiysk limanına taşıyan Hazar Boruhattı Konsorsiyumu (HBK) ikincisi ise Atırav’da çıkan petrolü Rusya’daki Samarra’ya taşıyan diğer petrol boru hattıdır. Öte yandan Astana, bağımsızlığının ilk yıllarından itibaren Sovyet döneminde tamamen Moskova'ya bağımlı kalan enerji hatlarını çeşitlendirmeyi hedeflemiştir. Bu kapsamda Aktöbe sahasından çıkarılan petrolün öncelikle Atırav'a, ikinci aşamada ise Çin’deki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Alaşanku şehrine taşınması için 2005'te boru hattı açılmıştır. Ayrıca Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattına Kazakistan'ın da bir ek hatla dâhil edilmesi gündeme gelmiştir.(9) Rusya’ya olan ekonomik bağımlılığı azaltmayı hedefleyen Astana'nın özellikle enerji nakil güzergâhlarında çeşitlendirmeye gitmesi Çin'i bu ülke için ticaret ve yatırımlarda uygun bir alternatif haline getirmektedir. Bu bağlamda hâlihazırda Orta Asya cumhuriyetleri içinde Kazakistan, Çin'in en büyük ticari ortağı haline gelmiştir. Kazakistan'a yatırım yapan/yapmayı hedefleyen Çinli şirketlerin çoğunluğu devlet sermayelidir ve Çin hükümeti tarafından da ciddi ölçekte desteklenmektedir. ABD'li akademisyen Daniel O’Neill'e göre Kazakistan'da liberal demokrasi ilkelerinin zayıf olması özellikle Batılı şirketlerin yatırımlarında çekingen davranmalarına neden olurken Çinli şirketlerin ülkede daha rahat, güvenli ve uzun vadeli yatırımlar yapmasının önünü açmaktadır. O’Neill, Çin hükümetinin Kazakistan’a verdiği uzun vadeli kredilerin bu şirketlerin yatırım anlaşmalarında önemli avantajlar elde etmesini sağladığı düşüncesindedir.(10) Bununla birlikte Kazakistan’daki yabancı yatırımlarda Batılı ülkelerin oranları, genel anlamda Batılı şirketlerin O’Neill’in belirttiği kadar çekingen hareket etmediğine işaret etmektedir. Çin Ulusal Petrol Şirketi (ÇUPŞ) 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren Kazakistan'da gerçekleştirdiği enerji yatırımlarıyla dikkat çekmektedir. ÇUPŞ, 1997'de Kazak Aktyubinsk Petrol ve Gaz Şirketinin %60 hissesine sahip olurken, 2003'te Aktöbe MunayGaz'ı tamamen satın almıştır. ÇUPŞ, en göz alıcı yatırım olarak ise Kazakistan'ın başlıca enerji şirketi PetroKazakstan'ı 2005 yılında satın alarak bu firmanın çeşitli petrol ve doğalgaz yataklarını işletim hakkını devralmıştır.(11) 2013 senesinde Çin'in Kazakistan'daki enerji üretimindeki payının yaklaşık dörtte bir oranında olduğu tahmin edilmektedir.(12) Bu oran son dönemde Kazak karar mercilerinin enerji (özellikle hidrokarbon) kaynaklarına yönelik üretim kapasitesini artırma politikalarıyla birlikte düşünüldüğünde, Pekin’in Orta Asya'da önemli ekonomik avantajlar elde edebileceğine işaret etmektedir. Çin 2013'te petrol ve doğalgaz sondajının yanı sıra çeşitli altyapı projelerini de içeren farklı sektörlerde Kazakistan ile 30 milyar dolar tutarında yatırım anlaşmaları imzalamıştır.(13) Nazarbayev'in Çin ile Kazakistan arasında kendi para birimleriyle karşılıklı ticari faaliyetler yürütülmesi ve Kazak petrolünün demiryoluyla Çin'e taşınması projesine sıcak bakması nedeniyle yakın gelecekte Çin'in Kazakistan için başlıca ticari güzergâh haline gelme potansiyeli söz konusudur. 2013 başında Kazakistan Rusya'dan petrol ithalatının sınırlandırılmasına gidilebileceğini açıklamış ve ülkede çıkan petrolü Rusya’dan çok Çin’deki rafinerilere göndermeye başlamıştır.(14) Kazakistan’ın bu tutumunu sürdürmesi durumunda Rusya’nın bu ülkeye doğalgaz ihracatını gözden geçirmesi ve önemli dış politika araçlarından biri haline getirdiği ‘enerji şantajını’ yürürlüğe koyması kaçınılmaz görünmektedir. Kremlin, Çin'in Kazak ülkesinde gerçekleştirdiği enerji yatırımlarını uzun zamandan beri yakından ve biraz da endişeyle takip etmektedir. SSCB sonrası yeni Rus devleti ‘Yakın Çevre’ olarak tanımladığı bölgelerde Çarlık ve Sovyet dönemlerini andıracak biçimde siyasi, ekonomik, ticari, askeri ve sosyokültürel alanlarda nüfuz sağlamayı hedeflemektedir. Kazakistan'ın da Yakın Çevre’deki en önemli ülkelerden biri olduğu iki ülkenin uluslararası alandaki ortak girişimleri göz önünde bulundurulduğunda ifade edilebilir. 1995 yılında Avrasya'da Gümrük Birliği rejimi Rusya, Kazakistan ve Belarus öncülüğünde oluşturulmuştur. Bu üç ülkenin aynı zamanda Mayıs 2014'te imzalanan antlaşma sonucunda yaklaşık 170 milyon nüfusa ve de 4 trilyon dolar GSYİH’ya sahip Avrasya Ekonomik Birliği’ni kurmaları, 2015’te hayata geçmesi hedeflenen Avrasya Birliği’nin çekirdek kadrosunu oluşturması şaşırtıcı değildir. Diğer taraftan Nazarbayev'in 1995'te kurulan Gümrük Birliği rejimine Türkiye'yi de dâhil etmek gerektiğine yönelik açıklaması Rusya'nın bölgesel egemenlik kurma hevesini kırmaya dönük bir girişim olarak değerlendirilmelidir.(15) Kazak yöneticilerin AEB’yi bir siyasi birlikten çok ekonomik temelli bir bütünleşme hareketi olarak değerlendirmeleri, BDT alanı dışındaki devletlerin de oluşuma dâhil olması yönündeki beyanatları Astana’nın çok yönlü ve bağımsız dış politika stratejisinin bir parçasıdır. Yukarıda değinilen olumsuz etkenlere karşın Rusya'nın Kazakistan'da ekonomik ve ticari etkinliğini yitirmediği görülmektedir. Örnek vermek gerekirse Rusya’nın en büyük ikinci petrol şirketi konumundaki Lukoil Kazakistan’daki hidrokarbon üretiminin % 10’unu tek başına gerçekleştirirken aynı zamanda ülkede yeni yatırımlar için Kazak hükümetiyle müzakereler yürütmektedir.(16) Lukoil diğer başlıca Rus enerji şirketleri Rosneft ve Gazprom ile birlikte Kazakistan'da 18 farklı projede yer almaktadır/yer almayı hedeflemekte, Tengiz ve Karaçaganak gibi önemli sahalardaki petrol üretiminin bir bölümünü üstlenmiş bulunmaktadır.(17) 2013 yılında Rus şirketlerinin genel olarak Kazakistan'a yaptığı yatırımın 16 milyar dolar tutarında olduğu tahmin edilmektedir.(18) Kazakistan’ın dış ticaretinde Rusya ve Çin’in konumu ise dikkat çekicidir. 2013 yılında Kazakistan yaklaşık 44 milyar dolar ithalat, 76 milyar dolar civarında da ihracat gerçekleştirmiş, dolayısıyla dış ticaret fazlası sağlamıştır. Rusya Kazakistan’ın ithalatında %41’lik oranla ilk sırada yer alırken Çin %14’le ikinci sıradadır. Kazakistan’ın ihracatında ise Çin %19 oranıyla ilk sırada yer alırken Rusya %8,4’le üçüncü sırayı almıştır.(19) Bu veriler ışığında Çin’in özellikle enerji alanında ciddi yatırımlarına karşın Rusya’nın Kazakistan üzerindeki ekonomik etkisi görülebilmektedir. Kazakistan’ın 2012 yılı toplam petrol ihracatında Çin %16’lık payla %26 dolayındaki İtalya’nın ardından ikinci sırayı alırken Rusya Kazakistan’ın başlıca petrol ihraç ettiği ülkeler arasında yer almamaktadır.(20) Bir enerji üreticisi ve ihracatçısı olan Rusya’nın aksine Çin’in hızla büyüyen ekonomisi için hidrokarbon kaynaklarına olan ihtiyacı noktasında Kazakistan’a olan enerji bağımlılığı ortaya çıkmaktadır. 2005-2013 yılları arasında Kazakistan'da gerçekleştirilen doğrudan yabancı yatırımların 180 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Bu yatırımların %44'ü Hollanda, ABD ve İsviçre tarafından gerçekleştirilirken, Çin %5,5 ile dördüncü, Rusya ise %4 civarındaki payıyla sekizinci sırada yer almıştır.(21) Rakamlar dikkate alındığında Batılı ülke ve şirketlerin Kazakistan’daki yatırımlarda genel anlamda ‘dengeleyici’ bir unsur olarak öne çıktıkları görülmektedir. Bunun temelinde Batılı ülkelerin enerji alanındaki özel ilgisinin yanında Kazak karar alıcıların bilinçli tercih ve yönlendirmeleri de rol oynamaktadır. Rusya ve Çin'le Askeri Alandaki İlişkiler Kazakistan Silahlı Kuvvetleri (KSK) 1992 yılında Nazarbayev'in Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulmuştur. KSK; Kara ve Hava Kuvvetlerinin yanı sıra, Sınır Muhafızları, seçkin Cumhuriyet Muhafızları ve 2003'te oluşturulan Deniz Kuvvetlerinden müteşekkildir. Kazakistan genel anlamda barışçıl ve işbirliğine açık bir imaj çizmeye gayret ettiğinden savunma harcamalarını sınırlı düzeyde tutmaktadır. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre Kazakistan'ın 1993-2011 arası askeri harcamalarının GSYİH'ye oranının yıllara göre %1 civarında seyrettiği görülmektedir.(22) Bu durum 2011'de Cumhurbaşkanı Nazarbayev tarafından onaylanan Kazakistan Cumhuriyeti Askeri Doktrini ile de tescillenmiştir. Sözü edilen Doktrinin en dikkat çekici noktalarından biri olarak NATO'yu daha çok uluslararası barışı korumakta standartları belirleyen örgütlenme biçiminde değerlendirmesi ve 2007'de yayımlanan belgenin aksine işbirliğine daha az göndermede bulunmasıdır. Bunun yerine doktrinde tehdit algısı olarak herhangi bir ulus-devlet yerine ulus-aşırı yapılanmaların (özellikle terör örgütleri ve organize suç örgütlerinin) ön plana çıkartıldığı ve bu yeni tehdit unsurlarıyla mücadelede Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) ve ŞİÖ ile eşgüdümlü hareket edilmesi öngörülmektedir.(23) Bu bağlamda Astana'nın özellikle Kazakistan’daki aşırılık yanlısı unsurlara karşı iki teşkilattan da yararlanmayı hedeflediği ifade edilebilir. Sovyet ordu modelinden etkilenmiş görünen ve envanterinde büyük oranda Sovyet-Rus menşeli silahlar bulunduran Kazak ordusunun ilk bakışta Rusya'nın askeri strateji ve planlamaları ile büyük ölçüde bütünleşmiş bir askeri güvenlik anlayışı benimsediği düşünülebilir. Nitekim Rusya 2013 yılında Kazakistan'la askeri teknolojide işbirliğine yönelik bir antlaşma imzalamış ve 2014 yılı boyunca ortak tehditlere yönelik KGAÖ çerçevesinde Kazakistan'da tatbikat düzenlenmesi kararlaştırılmıştır.(24) Bu bağlamda Afganistan'da ABD birliklerinin çekilme takviminin netleşmesiyle gerek Moskova gerekse Astana ABD sonrası Afganistan'da oluşacak güç boşluğundan endişe duymaktadır. Kazak yetkililer öte yandan ülkedeki yerli savunma sanayinin geliştirilmesi ve bu yolla dışarıdan silah alımlarının büyük ölçüde azaltılmasını hedeflemektedir. Kazakistan Savunma Bakanlığı, 2020 yılına değin askeri amaçlı üretimin %80'inin ülke sınırları içerisinde gerçekleştirilmesi hedefini ortaya koymuş, 2013 yılında %50 oranında bu hedefe ulaşılmıştır.(25) En güçlü devletlerin dahi bilimsel-teknik tekellerini yitirmeye başladığı günümüzde bu hedefin oldukça iddialı olduğu söylenebilir. Bununla birlikte Rusya'ya sadece enerjide değil askeri açıdan da tamamen bağımlı kalmayı istemeyen Kazakistan için bu atılım oldukça önemli ve gereklidir. Kazakistan Savunma Bakanlığı'nın 2012'de Avrupalı Airbus grubuyla yaklaşık 1 milyar dolarlık 20 Eurocopter EC275 modeli helikopterin Kazakistan'da üretimi konusunda anlaşmaya varmasını bu çerçevede değerlendirmek yerinde olacaktır.(26) Çin ise hâlihazırda ekonomik ve ticari yönden Kazak ülkesi üzerinde sağlamaya başladığı etkinliğini askeri alanda gerçekleştirmekten henüz uzak görünmektedir. KSK envanterinde Çin menşeli silahlara rastlanmadığı gibi ŞİÖ çerçevesi dışında iki ülkenin askeri ortaklığı oldukça sınırlıdır. Çinli yetkililer belirli dönemlerde Kazak mevkidaşlarıyla ikili askeri ilişkilerin geliştirilmesi için çeşitli görüşmeler gerçekleştirmişse de işbirliğinin ne yönde şekilleneceği henüz netleşmiş görünmemektedir. Bununla birlikte Pekin'in uzun vadede gerekli bilimsel ve teknolojik atılımları gerçekleştirmesi durumunda Çin menşeli silahların ülkeye satılması hatta Kazakistan topraklarında ortak üretime geçilmesi olasılığı doğabilir. 22-25 Mayıs 2014 tarihlerinde gerçekleşen Kazakistan Savunma Sergisine (KADEX) 3 Çinli şirketin (GETAC, POLY ve NORINCO) katılması henüz oldukça mütevazı seviyede sayılsa da Pekin'in geleceğe dönük Kazakistan savunma pazarında yerini alma umudunu koruduğunu göstermektedir.(27) Kazak askeri öğrencilerin askeri yükseköğretim için ağırlıklı olarak BDT ülkelerini (özellikle Rusya) tercih etmelerine karşın Çin'e gidenler de bulunmaktadır. Kazak subayların ancak sınırlı bir kısmı Çince öğrenmektedir ve bu durum iki ülkenin askeri alanda geleceğe dönük işbirliğini kısıtlayıcı bir etkendir. Yine de ekonomik ve ticari alanda Çin ile Kazakistan arasındaki ilişkiler geliştikçe özellikle yeni kurulacak enerji nakil hatlarının güvenliğinin sağlanmasında işbirliği mümkün olabilir....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder